Şimdiki kadınlar ne yapıyor ki?

Abone Ol

Bir dostun evindeyiz. Dostum, ilkokulu Anadolu’nun bir köyünde; ortaokulu, liseyi, üniversiteyi farklı yerlerde okumuştu. Sonrasında ise yine üniversite bitirmiş bir hanımefendiyle hayatını birleştirmişti.

İlkokul mezunu bile olmayan anne ve babasının aile hayatını, ilişkilerini öyle bir özlem ve gıptayla anlatıyordu ki…  “Hiçbir iletişim dersi almamalarına, kişisel gelişim kitabı okumamalarına, kriz yönetimi konusunda destek almamalarına rağmen ilkokul mezunu bile olmayan iki cahil(!) insan nasıl olur da iletişim konusunda deha derecesinde başarılı olur hâlâ çözemiyorum.” dedi. Sonra devam etti: “Aralarında öyle bir saygı vardı, birbirlerine o kadar bağlıydılar ki… Ev için, çocukları için, birbirleri için fedakârlıkta yarışırlardı. Zor bir hayatımız vardı, kazancımız azdı. Ama annemin bu durumdan bir kez şikâyet ettiğini duymazdım. Babam yokken her işe koştururdu, ama babam eve geldiğinde gün boyunca çalışan kendi değildi sanki. Babamı öyle güzel karşılardı, onun yanında ayağını uzatıp oturduğunu hatırlamam. Onu rahat ettirmek için o kadar gayret ederdi ki babam bir şey istesin de yapayım, diye âdeta gözünün içine bakardı. Babamın bir arzusu olur da onu yerine getirirse bundan büyük haz alırdı. Babam da aman hanım yorulmasın diye her şeyin en azına, en basitine razı olurdu. Annemin yaptığı her şeyi, en küçük hizmeti memnuniyetle karşılardı, bakışlarıyla onu memnun ederdi.”

O sırada da sosyal medyada gördüğü, “Şimdi kadınlar ne yapıyor ki? Çamaşırı makine yıkıyor, evi makine süpürüyor, yaptıkları sadece yemek, onu da yaparlarsa… Annem sabah namazında tarlaya gidermiş. Hem de dört tane çocuğa bakmış. Su akmazmış, ekmek satılmazmış ama hiç yorgunum demez, öyle kanepelerde uyumazmış!..” cümlelerini okudu. Sonrasında ise sözü kendi hayatına getirerek bütün maddi imkânlara, hanımını serbest bırakmasına, ondan fazla bir beklentisi olmamasına, o yemek yaparsa kendisinin sofrayı kurup çayı demlemesine, çayı demlerse servisi kendisinin yapmasına rağmen hanımını bir türlü memnun edemediğinden ve aile hayatında yaşadığı bazı sıkıntılardan bahsedip bir dost olarak çözüm önerilerimi bekledi.

Önce ne diyeceğimi bilemedim… Sonra ise öyle deme dedim!.. “Şimdiki kadınlar, çocuk yapmıyorlar ama kariyer yapıyorlar, evde köpek besliyorlar. Eve, çocuğa bakmıyorlar ama kendilerine çok iyi bakıyorlar. Serde eşitlik var ya kocalarından emir almıyorlar, hatta koca kahrı çekmemek için evlenmiyorlar ama iş yerinde karakteri beş kuruş etmeyecek erkeklerin her emrini hiç aksatmadan yerine getiriyorlar. Belki kocasının gömleğini, pantolonunu ütülemiyorlar ama kafasını ütülüyorlar.” dedim… Ardından ekledim: “Kendi tercihlerinizin sonuçlarına katlanıyorsunuz. Baban, annenle evlenirken diplomasına, eve maddi katkısına tav olmamıştı. Hem kaz gelsin hem tavuğu feda etmeyeyim, deyince kaz da gelmiyor, tavuğu da feda etmek zorunda kalıyorsun.”

Dostum yüzüme baktı: “Ya sen hep acı mı söylersin, acıyı tatlı söyleyemez misin?” dedi. “Hanımının annen gibi olmasını istiyorsan, önce sen baban gibi ol.” dedim. “Bak bu defa tatlı konuştun.” dedi, sarılıp ayrıldık…