Silahlara veda, barışa merhaba

Abone Ol

Çocukluğumda televizyonda haber seyrederken rahmetli annem, “ah şu savaş bitse de öyle asker etsem sizi” derdi, kardeşimle bana. Ekrana düşen her şehit haberinde, askere göndereceği evlatları için endişelenirdi. Sadece annem değil, bu ülkenin tüm anneleri oğullarının bir gün askere gidecek olmasından endişe duyardı.

Çok değil daha 6-7 yıl öncesinde askere gitmek, bile bile ölüme gitmekle eş değerdi bu ülkede. Nice evlatlar, davullu zurnalı kutlamalarla uğurlandılar asker ocağına da, tabutlar içerisinde döndüler evlerine. Bu ülkenin nice gök ekin biçmiş gibi düştüler toprağa. On yıllar boyunca babalar evlatlarını toprağa verdi, analar evlatları için ağıtlar yaktı.

Askerliğimi Van Erciş’e bağlı Yukarı Akçagedik Jandarma Karakolunda yaptım. 12 askerin şehit olduğu Dağlıca baskınında askerdim. Olay bizden uzakta cereyan etmişti ancak etkisinden kurtulmamız kolay olmamıştı. Bizim karakola da baskın yapılacağı istihbaratı gelince birkaç akşam, hazır kıta, eller tetikte sabahladık.

Resmi rakamlara göre 40 bin insanımız bu savaşta hayatını kaybetti. Bu 40 binin içinde kayıtlara “çatışma sonucu etkisiz hale getirildi” notu düşülen “teröristler” de var. On yıllar boyunca birbirimizi öldürdük. Sonuçta kaybeden de ölen de biz olduk.

Ama şimdi bir umut doğdu. Silahlara veda edip, barışı kucaklayacağımız bir atmosfer oluşmaya başladı. Cumartesi günü Dolmabahçe Başbakanlık Çalışma Ofisi’nden dünyaya ilan edilen “silahlara veda çağrısı” bu topraklarda ne zamandır duymayı umut ettiğimiz esaslı bir ses oldu bizim için. Bu vatanın iki asli kurucu unsuru olan Türkler ve Kürtler, 100 sene öncesinden ekilen fitne tohumlarını bertaraf etmek için birlikte “besmele” çektiler.

Biliriz; zor, meşakkatli ve uzun bir yol var önümüzde. 100 senenin kırgınlığı, kızgınlığı kolay kolay geçmez, ama bir yerden başlamalıydık. Bu toprakların en esaslı projelerinden olan Çözüm Süreci için hepimiz gerekirse bağrımıza taş basacağız ama elimizi her ne pahasına olursa olsun barış taşının altından çekmeyeceğiz. Bu süreçte hem hükümet kanadı hem de PKK/HDP cephesi dillerini olabildiğince barışa ayarlarlarsa, üst perdeden konuşmak yerine daha mutedil, daha kucaklayıcı bir dili benimserlerse barış biraz daha sahileşir.

Savaşı çok konuştuk, şimdi barışı, kucaklaşmayı, bu vatanda hep birlikte huzur içinde yaşamayı konuşmalıyız artık. Dilerim barış, bu ülkenin her yerine eşit şekilde nüfuz eder. Sadece Türklerle Kürtlerin barışması yetmez, Kürtlerin de birbirleri ile barışması gerek. 6-7 Ekim olaylarında şahit olduğumuz vahşetin bir daha yaşanmamasının da garanti altına alınması gerek.