“Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca. Dağı bile taşır insan, aşık olup inanınca…”
İnsan zihni bir anlam arayışı içindedir. “Niçin?” sorusunun, kişinin anlam ihtiyacını giderecek bir cevabı bulunduğunda, ona adanabilir ve onu Allah’ın (cc) izniyle kimse engelleyemez. “Niçin?”’i bulmak, yöneltir, ilerletir ve devam ettirir. “Niçin?”in anlamı zayıfladığında eylem de zayıflar. Bu sebeple, hayatımızda oluşan bir değişikliğim mutlaka onu yaptıracak bir anlamının olması kaçınılmazdır. Bazen bazı fiiller zorla yaptırılır. Kişi kendisi istemez fakat ya anne babası ya da kendi üzerinde sözü geçerli olan bir büyüğü ve ya işvereni bir şey ister. Şahıs ta pozisyonu gereği yapmak zorunda hisseder. Mecburen o işi yapar fakat ne zamana kadar, baskı bitene kadar. Çocukların zorla tesettüre girdirilmesi, namaza başlanması, oruç tutturulması, günlük rutin işler gibi. Zorla yapanlar bu işi yapmak için ya hazırlanmamışlardır ya da mecbur bırakılmışlardır. İkisi de sonradan sıkıntı oluşturacaktır.
Önce neye ihtiyaç vardır?
Önce o eylemin gerekliliğinin ve bunun dayandığı delillerin, ardından, anlamının ve uygulayan için faydasının ne olduğu konusunda bilgilenme ihtiyacı vardır. Ondan öncede bilgilendiren ile bir anlayış ve mantık uyumu gerekir. Hiç kimse düşüncelerini beğenmediği insana güvenle yaklaşamaz. Bu sebeple, eylem sebebinin anlaşılmasından önce, fikir sahibi ile iletişim devreye girer. Güven duyduğu bir insanın teklifi ve açıklaması, konuya artı bir başlanması demektir.
Sıkıntılarla baş edebilmenin püf noktası
Sıkıntıların soruna dönüşmemesi o işi yapma gerekçesinin kalbi ikna etmesindendir. Aklın bilmesi yetmez, kalbin de bunu desteklemesi gerekir. Eylem esnasında karşılaşılan sıkıntılarda, iki şey insanın gücüne güç katar; bir doğru bir yöntemle eyleme devam edilmesi, iki asıl plânı yapanın Allah (cc) olduğu fikri. Allah (cc) hayatın merkezinde ise, O’nun (cc) hayatın merkezine yerleştirilmesine vesile olacak esmaların bilinmesi, Kur’an’ı ve sünneti anlama çabaları; zihni diri tutar, idraki açar, inancı kuvvetlendirir, eylemlerin anlam kazanmasını destekler ve kişiyi Allah’ın (cc) izniyle istikamet üzere tutar.
Ya sıkıntı dediğimiz şey, zirveye tırmanışın belirtisi ise?
Her doğru yol, mutlaka onu engelleyici iç ve dış tahriklerin istilası ile karşılaşır. Önemli olan, o yoldan çıkarıcı ve akıl çeldirici mesajlara karşı, onlardan daha güçlü bir savunma sistemimizin olması ve onlara kulak tıkayarak yolumuza devam edebilmemizdir. Bu da ancak, akıl yürek birlikteliği sağlayacak bir alt yapı ile mümkün olur.
Sevdiklerimizin yolu, yolumuz olmaya adaydır. Sürekli dinlediklerimiz, bizi yanına çekmeye adaydır. Sürekli beraber olduklarımız, onlara benzememize adaydır. Baktığımız yön, gideceğimiz yön olmaya adaydır. Tereddütlü olmak, soğumaya ve bırakmaya adaydır. Zayıflamak düşmeye, aranın açılması soğumaya, elimizden bıraktıklarımız kaybolmaya, ilgilenmediklerimiz bizden uzaklaşmaya adaydır. Her şey bize göre form kazanır ya da kaybeder. O zaman söyleyebiliriz ki, bir işe başlayıp devamını getirmenin ardında; arabaya benzin, mideye gıda, beyne oksijen ve glikoz, zihne ve yüreğe iman gerek. “Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca. Dağı bile taşır insan, aşık olup inanınca…” Şemsi Tebrizi