“Sıkıntı içinde doğurduk rehavet içinde öldürüyoruz!”

Abone Ol

Son bir haftada geleceğimiz ve toplumumuz adına birçok olumsuz şeylere hep birlikte şahit olduk. Bazılarımız bu olumsuzluklara bilerek şahit olurken bazılarımız ise günlük duyarsızlaşmasının etkisiyle birlikte şahit olduğunun farkında bile değil.

Siz sormadan ben size söyleyeyim: İlk örneğimiz; mankenlik ve güzellik yarışması Miss Fashion’un 1.’si olan 19 yaşındaki Dilara. “Ne var bunda” dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle ki; bu genç kızımız tesettürlü bir annenin kızı olup mutaassıp bir aileye mensup. Ailesinin “görsel muhafazakârlık” noktasında bir eksiği yok; lakin 19 yaşındaki Dilara’nın güzellik podyumlarında boy göstermesi aile ile çocuklar arasındaki kopukluğun canlı örneğidir. “Ben söylemiştim” ukalalığı yapmak istemem lakin yazılarımı takip edenleriniz bilir, bu gibi uyuşmazlıkların ailelerin içerisine gireceğini defaatle yazdım, haykırdım ve ilgili kurumlara yalvardım.

İkinci örneğimiz; geçtiğimiz günlerde verilen “Altın Kelebek” ödülleri. Altın Kelebek’in verildiği genç kitleyi gördünüz değil mi? Onlardan yılın YouTube fenomeni seçilen erkek arkadaşın gelinlikli fotoğrafları aslında neden 1. seçildiğinin şifrelerini vermekte. Bu 1.’lik üzerinden gençliğe verilen mesaj; “eğer bunlar gibi olabilirsen sende meşhur olabilirsin”. Şimdi izleyin yeni süreçte gençler nelere meyledecek…

Yüzlerce yıllık hayat tecrübesinden süzülmüş, toplumu ayakta tutan kurallar olan gelenek, görenek ve kültürümüz artık tükenme aşamasında. Yukarıda yaşanan durum İslam’ı İslamcılık ideolojisi haline getirip Amerikan emperyalizmi hizmetine sokmaktır. Bu toplumun bağışıklık sistemi maalesef çalışmıyor. Her mikrop (Batı/ABD Kültür emperyalizmi) içimizde barınıyor, gelişiyor ve hasta yapıyor. Gençlerimizi ve aileleri bu mikroplara karşı korumalıyız. Çünkü inandığımız bütün değerler işgal altında. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na burada çok iş düşmektedir. Feminist politikalara biraz ara verip asıl meselenin çözümüne odaklanmalı. Çünkü kırıldık buradan ve kırıldığımız yerden tanıyorlar bizi, oradan saldırıyorlar. Bu durum önemsiz şeyler gibi gelebilir ortalama insana. Ortalama insan neyin değerli olduğuna karar verecek yetenekte değil maalesef. Çünkü ne diyor rahmetli Fuat Sezgin: “İslam medeniyetinin büyüklüğünü kendi insanımıza anlatmak, Batılılar’a anlatmaktan daha zor.” İşte anlamak istemeyen ortalama insan…

Üçüncü örneğimize gelecek olursak kadınların erkekleştirilmesi ve militanlaştırılmasına son günlerde verilen destek. Camilerin saflarında kadın ve erkekleri beraber görmek normal bir durum gibi lanse edilmeye çalışılmakta. Camilerin eşcinselleştirilmesinden sonra camilerin kiliseleştirilmesi noktasında da sağlam adımların atıldığını görmekteyiz. Bakalım sonu nereye gidecek…

Son örneğimiz ise; İbrahim Emiroğlu Hoca’nın uğramış olduğu itibar suikastıdır. 35 yıllık ilim tahsili bir gecede sosyal medyada uydurulmuş ifadelerle birlikte herkesin gözü önünde linç edilmesi. İşin trajik tarafı ise bu linçe mütedeyyin kesimden insanlarında destek vermiş olmasıdır. Karşı tarafa şirin gözükmeleri lazım çünkü. Peki; şirin mi olalım haklı mı olalım? Kendi mahallemizin ilim adamını karşı mahalle linç ederken üstüne bizde linç ettik. Zaten ne zaman farkına vardık ki değerlerimizin? Lakin; hafızasızlık, riyakarlığın yangın merdivenidir. Hafızasızlık bir sonuç değil, kurnazca bir seçimdir. Böylelikle kendisiyle ve geçmişiyle hesaplaşmaktan kurtarır onu. Geçmişi unutmayın. Burada maziyi aramıyorum, mazide var ettiğimiz ve bugün kaybettiğimiz, yerine koyamadığımız bizi arıyorum…