Kendi içinde bir tezatlık barındırıyormuş gibi görünen bu haftaki yazımın başlığı aslında Dünya Gıda Günü’nün bu yılki teması.
Kısa adı FAO olan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, 16 Ekim 1945 yılında kurulmuş olup her yıl bu tarihte çeşitli temalar ile Dünya Gıda Günü etkinlikleri düzenlenmektedir.
Geçen yıl “2030’da Sıfır Açlık” olan tema bu yıl biraz daha geliştirilerek “Sıfır Açlık olan bir Dünya için Sağlıklı Beslenme” olarak belirlendi. Bu yılki tema gerçekten de ifade ettiğinden daha fazla anlam içeriyor ve gıda ile ilgili küresel sorunları oldukça iyi anlatıyor. Her ne kadar temada; kronik ve gizli açlık, obezite, israf, rafine gıdalar ile gıda hijyeni gibi kavramlar açıkça belirtilmemiş olsa da tam da bunları ifade ediyor.
Günümüzde insanlığın bir bölümü kronik açlık, temiz su ve gıdaya erişim sıkıntısı çekerken, daha az dikkati çeken önemli bir kısmı da gizli açlık, obezite, sağlıksız beslenme gibi faktörlere bağlı sağlık sorunları ile karşı karşıya.
Özellikle Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde uzun yıllardır süren istikrarsızlıklar, iç karışıklıklar ve savaşlar insanları göçe zorlamakta, üretimden koparmakta, sağlıksız şartlarda yaşamalarına neden olmakta ve toplumları geri bırakmaktadır. En kötüsü ise sağlıksız nesillerin yetişmesine ve dolayısıyla geleceğe umutla bakamamalarına neden olmaktadır.
Dünya’nın diğer bölgelerinde ise hareketsizlik ve sağlıksız beslenmeye bağlı obezite toplum sağlığını tehdit etmektedir. İlk bakışta obez ve yüksek kilolu bireylerin aşırı beslendiği düşünülse de aslında büyük bir bölümünün gizli açlık çektiğini söylemek mümkündür. Gizli açlıkta sorun doymamak değildir. Hayati öneme sahip besin maddelerinden yetersiz beslenme “gizli açlık” olarak tanımlanmaktadır. Obezite ve aşırı kilo daha çok karbonhidrat ağırlıklı rafine ve sağlıksız gıdaları aşırı tüketen kişilerde ortaya çıkman bir beslenme problemidir. Yapılan değerlendirmelerde, 2025 yılında dünyadaki her iki kişiden birinin obez veya aşırı kilolu olacağı ön görülmektedir.
Dünyadaki açlığın nedeni çoğunlukla yetersiz üretim ile ilişkilendiriliyor olsa da aslında istatistikler adaletsiz dağılım ve israf olduğunu ortaya koymaktadır. Bu konuya geçmiş yazılarımdan birinde “Açlıkla değil israfla mücadele” başlığı altında değinmiştim. Yapılan değerlendirmeler sadece birkaç gelişmiş ülkede tüketilmeden çöpe giden gıdalar ile Dünya’da açlık çeken 800 milyon civarındaki insanın doyabileceğini gösteriyor.
Dolayısıyla daha fazla üretmek için geliştirilen, hem de “sağlık açısında şaibeli” üretim teknolojilerine sarf edilen zaman, bilgi ve kaynaklar güvenli ve sağlıklı gıda üretimi ile israfla mücadele için harcansa insanlık olarak sıfır açlık ve sağlıklı beslenme hedeflerine ulaşmamızın daha mümkün olabilir.