Medya şiddeti besler mi yoksa toplumda var olan şiddeti yansıtır mı? Hep araştırma ve tartışma konusu olmuştur. Medyanın toplumun aynası olduğu söylenir. Eskiden bu tanım genelde doğru iken şimdilerde ise kısmen doğru olduğunu söyleyebiliriz.
Basın yayın organı olmaktan öte işlevler üstlenmeye başladığı çağımızda medya, artık toplumun aynası olmanın yanı sıra kendi oluşturduğu “gerçekliğe” ayna tutan bir konuma gelmiştir. Bunun sonucu olarak şiddet, cinsellik, yalan, korku, abartı, manipülasyon, dezenformasyon kavramları medya ile birlikte anılır oldu.
Medyayı kamu sorumluluğundan çıkarıp ticaretin bir alanı hâline getirince para kazanma, rating, tiraj ve tıklanma uğruna her türlü numaraya başvurulmaya başlandı. Çok izlenme yolunun çatışmadan geçtiğini bilen çağın medyacıları, en çok şiddeti araç olarak kullanıyorlar.
Böylece şiddet; haber, film, dizi, program gibi medyanın bütün mecralarında baş aktör olarak yerini alıyor. Medya deyince artık oyunları da bunun içine almalıyız. Oyunlar doğrudan şiddetin öğretim ve eğitim alanları olarak öne çıkıyor. Maalesef medyadaki şiddet sarmalı küreselleşen dünyada küresel bir sorun hâline geldi.
Medyanın dili ve içeriğini onu icat eden Batılılar belirledi. Bu nedenle şiddetin medya üzerinden yaygınlaşması da onların eseridir. Dünya medyasında özellikle kurmaca (drama) filmlerin merkezi Hollywood’dur. Amerikan sineması şiddeti estetize ederek dünyaya öğretti. Dünya medyacıları Amerikalılardan öğrendikleri teknikleri kendi ülkelerinde uygulamaya başladılar. O yüzden dünya sineması çok fazla Hollywood kokar. Burada sinema denince aklımıza sadece sinemalarda gösterilen filmler gelmesin, dizi gibi bütün kurmaca yapımlar buna dâhildir.
Özellikle tarihî filmlerdeki savaş sahnelerinde kullanılan teknikler bizim tarihî dizilerimizde de kullanılır oldu. Manevi taraflarıyla da kahramanlaştırdığımız tarihî önderlerimiz “kafa, kol” kesen adamlar olarak dizilerde sunuluyor. Savaş sahneleri dakikalarca sürüyor. İzlenmek için daha çok kana ve cana ihtiyaç olduğunu bilen yapımcılar sürekli dozajı artırıyor. Bu tür yapımların gösterimlerinin önüne yaş sınırını belirleyen işaretler konuyor ama bunların işe yaramadığını herkes biliyor.
Artık günün her saati bu anlamda medya tasallutu altında geçiyor. 24 saat gözünüzü kırpmayacağınız şekilde size sürekli “içerik” gönderiyorlar. Medya ile insan ilişkisi âdeta sürek avına döndü. Dünyada ortalama ekran başında kalma süresi altı saatten fazla iken bizde yedi saatten fazla görünüyor.
Bir kötülük sadece tek başına yetmiyor; ona diğerleri de eklenince büyük bir sarmala dönüşüyor. Şiddeti; korku, panik, merak, gizem gibi yan unsurlarla besleyerek kötülükleri çoğaltıyorlar. Şiddetin yanına cinselliği de ekleyince rezalet içinden çıkılamaz hâle geliyor. Böylece millî, manevi, insani duyguların altına dinamit konuyor. Dünyada ikinci sırada olduğumuz dizilerimizin büyük çoğunluğu muhteva (içerik) olarak bu tehlikeleri barındırıyor.
Son zamanlarda şiddete dayalı korkunç hadiselere şahit oluyoruz. Mutlaka birçok sebebi vardır ama bunların başında medyadan yayılan şiddet görüntülerinin olumsuz anlamda eğitici ve öğretici olduğunu düşünüyorum. Bunun adına “medya özgürlüğü” deyip her türlü “rezalete” izin vermek, içinden çıkılmaz acılara ve felaketlere sebep oluyor. Aklımızı başımıza alıp medya mensuplarının da içinde olduğu düzenlemelere ihtiyaç olduğunu dile getirmeliyiz. Masum değiliz hiçbirimiz; gelin, tedbir alalım.