Şia’nın Hüseyin sevgisi(!)-1
(Geçen haftadan devam)
SEMENDEL (Tahşiye) Yayınları arasında Üstâd Bedîüzzamân’ın Arapça “İşârâtü’l-İ’câz” isimli eserinin tekmili hususunda yeni bir çalışma ortaya çıktı.
Alelacele temin ettiğim eseri Malatya yolculuğumda büyük bir haz ve keyifle kısmen okudum. Kitabın 70-73 sayfalarında “Şia” ile ilgili bölüm çok dikkatimi çekti. Meğer “ŞİA” ve “İRAN”ın asıl gayesi bildiğimizin çok çok dışındaymış. İşte şimdiye kadar edinmiş olduğum malumatı altüst eden o satırlar:
“Hulâsa: Îrân’ın asıl da’vâsi’ Kur’ân değil, İslâm değil ve Ehl-i Beyt’in muhabbeti değildir. Belki, eski Îrân’ın inancını, krallığını, saltanatını tekrâr dünyâya hâkim kılmaktır, ırkçılıktır.”
“Gizli zındîka komitesi, Avrupa eliyle Îrân’da záhiren Kur’ân’a dayalı bir İslâm Devleti kurmuş ve onlara her türlü desteği vermiş ve vermektedir. Diğer İslâm devletlerine de laikliği benimsetmiş; onları da laiklik sistemi ile idâre etmektedir. “
“Evet, o gizli zındîka komitesi, bir taraftan Îrân’a her türlü yardımı yaparak onların eliyle Álem-i İslâma, bi’l-hássa Arab álemine saldırmaktadır. Hem de bunu, Kur’ân nâmına yaptıklarını ve Ehl-i Beyt’in muhabbeti ve Şîílik adı altında hareket ettiklerini göstermektedir.”
“Diğer taraftan ise, Müslümânları “laiklik sistemi, hürriyyet ve özgürlük” adı altında tahrîk ederek Îrân’la karşı karşıya getirip çarpıştırmaktadır. Ayrıca ecnebîler, Avrupalılar, diğer İslâm Devletlerindeki sûfizm hareketine de her türlü desteği verip, onlara “zühd, takvâ, kalb ve rûh hareketi, erdemli ve ahlâklı insân olmak, dünyâyı terk edip el çektirmek” adı altında bu harekete revâc vererek, sûfizm vâsıtasıyla devletin her kademesinden, ya’nî siyâsetten, iktisáddan, hukúktan, meáriften ahkâm-ı dîniyyeyi tamâmen tecrid edip “Dîn işleri ayrı, dünyâ işleri ayrıdır” diyerek laikliği revâca vermektedirler.”
“Kezâ, Müslümânlar’a, ‘Sizin işiniz, âhiret için hâzırlık yapmaktır; kalb hareketidir. Dünyâ ile ne alâkanız vardır?’ diyerek, sûfizm cereyânını cânlandırmak súretiyle cihâd rûhunu öldürmektedirler.”
İşte Îrân’ın ve dessâs Avrupa’nın ve onların başı olan gizli zındîka komitesinin bu oyununu bozmak için, Álem-i İslâm ve bi’l-hássa Arab áleminin vazífe-i asliyyesi ve yegâne çâre-i necâtı şudur:
“Álem-i İslâm, Kur’ân ve Sünnet’i devletlerinde hâkim kılmalıdır. Kur’ân nâmına, İslâm hesâbına hareket etmelidir. Sünnîlik, mezheb ve meşrebçilik gibi tefrikaya sebebiyyet veren düşünce ve hareketlerden şiddetle sakınmalıdır. Sâdece dîn-i mübîn-i İslâmın da’vâsi’ ile hareket etmelidir.”
“Müslümânlar, eğer Kur’ân-ı Kerîm’i ilmî, amelî ve edebî sâhalarda hâkim kılmazlarsa, laiklik ve hizipçilikle hareket ederlerse; geçmişte mağlûb oldukları gibi, şimdi de mağlûbiyyetleri kat’í ve kesindir. Çünkü, Îrân, şu ânda Kur’ân’ı elinde tutmuş, záhiren Kur’ân ile amel ettiğini da’vâ ediyor.”
“Hâlbuki bu perde arkasında ırkçılığı, eski Îrân Krallığı’nı cânlandırmak istiyor. Öyle ise, buna karşı galebe, maddî silâhla değil; belki doğrudan doğruya Kur’ân’ın berâhin-i kat’ıyyesiyle, akl-ı selîmin mîzânlarıyla, şuúrlu hareket ederek onları mağlûb edebiliriz; onların bu münâfıkáne oyunlarını bozabiliriz. Bu oyunu bozmanın çâre-i yegânesi ise, Osmanlı torunları olan Türkiye, aklını Kur’ân ile başına alarak; ya’nî Kur’ân’ı devlette hâkim kılmakla üç yüz altmış uzvu Osmanlı olan bütün milel-i İslâmiyyenin başına Kur’ân nâmına geçip sevk ve idâre etmesidir.”
Selam ve dua ile…