İstanbul’da festival mevsimi başladı. Sinema için bahar zamanı… Boğaziçi Film Festivali 7. defa perde açtı. Dolu dolu bir programla devam ediyor. Tebrik edilecek çok yönü olduğu gibi eleştirilecek hususları da var. Festivalin değerlendirmesini sonraya bırakıp özellikle bahsetmek istediğim iki filme geçeyim…
İlk olarak Kapan’a işaret etmek isterim…
Genç yönetmen Seyid Çolak’ın ilk filmi. Kısa filmlerinden aşina olduğum ve sinema serüvenine kısmen şahitlik ettiğim bir sanatçı olan Çolak, ilk film dezavantajlarının birçoğunun altından kalkmış. Senaryosundan biçimine kadar her başlıkta tebrik edilecek bir iş ortaya çıkarmış.
Film, bir adada yaşayan beş balıkçı arkadaşın hikâyesine odaklanıyor. Tekdüze giden hayatları, aralarından birisinin ani bir şekilde ortadan kaybolmasıyla değişime uğrar. Sonra ‘canavar’ devreye girer. Adalıların kurt için kullandıkları ifade budur. Başrol Yakup ile Turan’ın etrafında dönen bir sarmal ile kurt devreye girer ve gergin ama sakin bir hesaplaşma süreci başlar. Doğa ile insan ve elbette insan ile insanın yaşam alanı ve çakışan noktaları üzerinden kurgulanan filmin başlıca sorunu çok karaktere odaklanmaya çalışması. 85 dakikada iç içe geçen çok fazla olaya ve sorgulamaya şahit oluyoruz. Odağın kayması ile daha sağlam anlaşılması arasında gidip geliyor. Diğer taraftan, kapan metaforu üzerinden katmanlı hikâye kurgusu ile izleyiciyi de bir sıkışmışlık hissine sürükleme maksadı beliriyor. Başarılmış olsa da izleyiciyi yoran bir tarafı da var.
Seyid Çolak’ın biçim üzerine kafa yorduğu aşikâr. Kamera kullanımından mekân kurgusuna kadar atmosfer oluşturma noktasındaki emeği kendini hissettiriyor. Işık kullanımı noktasında tercih sıkıntısı olduğunu düşünüyorum. Görüntü yönetmeni tecrübeli isim İlker Berke. Bazı sahnelerdeki ışık fazlalığı dışında gayet temiz bir iş çıkarmış.
Başrol oyuncusu Onur Dilber iyi bir iş çıkarmış. Fekat filmde oyunculuğu ile esas parlayanlar Yüksel Akça ve Serkan Altıntaş… Altıntaş, gerilimin ana unsurlarından biri olarak duyguyu izleyiciye aktaran temiz bir oyunculuk sergilemiş. Akça ise sakin karakterini oyunculuğuna da yansıtmış ve gerçekçiliğin ötesinde sahici bir duygu oluşturmuş.
Filmdeki müzik kullanımı ise genelde başarılı olmakla beraber yer yer rol çalıyor. Duygu zedeliyor. Ses tasarımında da tercihe bağlı olduğu anlaşılan bazı noktalar filmin karakterine fazla kaçmış.
Türkiye şartlarında film çekmenin ne kadar zor olduğunu bilenler, ilk film tecrübesinden Kapan gibi bir eser ortaya çıktığında alkışlar. Seyid Çolak’ın samimi duygusu filme de yansımış. Seyid Çolak’ın ismini sinemamızın geleceğinde başarılı işlerle anacağımız belli. Yolu açık olsun.
Festivalde adından söz etmek istediğim bir diğer film de Dilsiz. Murat Pay’ın 3. uzun metraj çalışması, hat sanatını temel alan bir karakter dönüşümünü perdeye aktarıyor. Duvar ressamı olan Sami’ye içinde hat malzemeleri olan bir sandık miras kalır. Duvar resmi için gittiği kütüphanede tanıştığı Selma’nın yönlendirmesiyle hat ile ilgilenen Sami’yi ustası Eşref ise aşka yönlendirir. Sami için meşk, hafızasıyla yüzleştiği zorlu bir serüvene dönüşecektir.
Diğer filmlerinde de gelenekli sanatlarımız temelinde daha çok belgesel nitelikli filmler üreten Pay, bu defa bütünüyle kurmaca bir tarza yönelmiş.
Sinemanın anlam dünyasına kafa yorduğunu bildiğimiz Murat Pay, senaryosunu da katmanlı ve metaforik bir yapıya bürümüş. Hat sanatının temel dinamiklerini hikâye eden ve karakter dönüşümünü bunun üzerinden yürüten Pay, kamil insanın modern hayatta feda edebileceklerini ve sonuçlarını resmetmiş. Hat sanatının kırmızı çizgileri üzerinden senaryo yer yer didaktik bir tarza bürünüyor. En önemlisi de başkarakter Sami’nin dönüşümüne tam olarak ikna olamıyoruz. İlk yarısında hikâye olgunlaşırken zorlanan izleyici, ikinci kısımda duyguyu yakalayabiliyor.
Biçim noktasındaysa anlam katmanlarının ağırlığı altında kalmış bir durum söz konusu. Kamera kullanımı, genel mevzunun dinginliği ya da ağırlığına nazaran daha hareketli. Kurgu -özellikle filmin ilk kısmında- fazla baskın. Atılan kesikler duyguyu zedeliyor.
Sonuç olarak manevi zeminde sinemamıza güzel bir tat getiren Dilsiz, Murat Pay’ın filmografisinde bir üst merhale olmuş.