Seyahat Ya Resulallah

Abone Ol

Öncelikle bu zor süreçte gece gündüz demeden halkımızın sağlığı için çalışan tüm sağlık çalışanlarımızı alkışlıyorum. Sağlığımız için evde kalmamız gereken bu günlerde sizlerle Evliya Çelebi’nin Peygamber Efendimizi (sas) rüyasında gördüğü Ahi Çelebi Cami’ni ziyaret edeceğiz…

Kuzeyden Haliç, güneyden Marmara Denizi, doğudan İstanbul Boğazı batıdan ise Fatih ilçesi ile çevrili olan Eminönü, İstanbul’un tarihi dokusunun en önemli parçalarından biridir. İstanbul’a yolu düşen hemen hemen herkes balık ekmek yemeye gitmiştir.  İşte o balık ekmekçilerin yani otobüs duraklarının o kargaşasının hemen yan tarafında ufak bir cami Ahi Çelebi Camii ya da halk arasında bilinen isimleri ile Yoğurtçular Camii, Yemişçiler Camii veya Kanlı Fırın Mescidi…

Evliya Çelebi’yi seyyah yapan cami…

Mahmutpaşa’da bir dükkân da tabiplik yapan ve zaman içerisinde Fatih Darüşşifasına hekimbaşı olan, Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri’nin rahatsızlığında ona özel diyet yemekleri hazırlayan Ahi Çelebi’nin yaptırdığı bu caminin inşa kitabesi olmadığı için yapım tarihi kesin değildir. Devir özellikleri itibariyle 1480 tarihinde inşa edildiği var sayılmaktadır.

Caminin mimari planı dikdörtgendir. Kapıdan içeri girdiğimizde caminin iki eşit bölümden oluştuğunu görürüz. İlk bölüm ayakkabılıkların bulunduğu “son camaat” bölümüdür. Burası altı kubbeden oluşmuş ve kemerli görünümüyle akla hemen köprünün diğer tarafında Karaköy’deki Yeraltı Camii’ni getirir. Tuğladan inşa edilmiş dört sivri kemer üzerinde kubbe taşınmaktadır. Cami tek bir merkezi kubbeyle örtülmüştür. Caminin kubbesi ve çatı sistemi kurşun ile kaplanmıştır. Merkezi kubbe mihrapta ve giriş üzerinde duvarlar tarafından taşınır. Mekân iki yana doğru birer ayak ve iki kemerle büyütülmüştür. Caminin minberi ise oymalarla süslenmiş ahşaptır. Mihrap cephesindeki tuğla kemer daha yüksektir.

Caminin kitabesi olmadığından Mimarı konusunda da kesin bir bilgi yoktur. Mimar Sinan’ın bu camiiyi baştan sona onarıp yeni bir görünüm kazandırdığı en yaygın görüştür. Yani Mimar Sinan camiinin ilk mimarı olmasa da onu yeniden inşa eden mimardır.

Cami bugün Eminönü’nde sahil şeridinde, Eminönü otobüs durakları ile İstanbul Ticaret Üniversitesi arasında bulunan otoparkın içinde kalır. Çinileri çalınan Rüstem Paşa Camii ile karşılıklı komşudur.

Evliya Çelebi rüyasını bu camide gördü…

Camiyi bilenler devamlı bu camiyi ziyaret etmek isterler. Çünkü Evliya Çelebi’nin meşhur rüyasını gördüğü Peygamber Efendimiz’in (sas) arkasında sabah namazını kıldığı ve Efendimizle konuştuğu cami bu camidir.

Evliya Çelebi, 1040 yılı Muharrem ayının aşure gecesinde, evinin köşesinde murat uykusuna yatar ve rüyasında kendinin Yemiş İskelesi yakınındaki eski bir cami olan Ahi Çelebi Camii’nde bulduğunu anlatır… Rüyasında yanına gelen biri kendisinin Sa’d bin Ebi Vakkas olduğunu söylemiş. Bu kişi kendisine ”Birazdan buraya bütün Peygamberlerin ruhları, bütün sahabe, bütün âlimlerin ruhları gelecek en sonunda Peygamber Efendimiz, torunları Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin ve Ehlibeyt bu camiye gelip sabah namazı kıldırıp gidecek” demiş.

Evliya Çelebi’nin rüyasında cami nurla kaplanmıştı. Hazreti Peygamber’in sabah namazının sünnetini kıldıktan sonra Evliya Çelebi’ye “kamet getir” denmiş ve Evliya Çelebi Bilal-i Habeşi ile müezzinlik yapmış. Sabah namazının farzını kıldırdıktan sonra Bilal-i Habeşi kendisine “Kalk, Peygamber’in elini öp ve iste ne istiyorsan‘ demiş.”

Evliya Çelebi, bu durumu şöyle anlatıyor:

“Kalktım Peygamberimizin yüzü kapalıydı, yüzünü açtı, o kadar güzel, o kadar heybetliydi ki birden hıçkırarak ağlamaya başladım” diyor. “Resulullah’ın elini öptüm,.. “Şefaat Ya Resulullah” diyecektim, fakat heyecandan dilim sürçtü şefaat yerine “Seyahat Ya Resulullah” dedim. Benim bu dil sürçmem Peygamber Efendimiz’in hoşuna gitti ve tebessüm ederek “Şefaatim hak, seyahatin de mübarek olsun” dedi ve “El Fatiha” diyerek camiden çıktı. ”Peygamber çıktıktan sonra Sa’d bin Ebi Vakkas camide en sona kaldı ve dedi ki: “Bak Evliya Çelebi, Peygamber’in şefaatini aldın, seyahat müsaadesi de aldın dünyayı gezmeye buradan başlayacaksın.”

Rüyadan sonra Evliya Çelebi şehir şehir dolaşarak Dünya’yı gezmeye başlar…

Merak ettim acaba dünyayı dolaşmasına vesile olan bu Cami için Evliya Çelebi meşhur Seyahatnamesinde ne yazmış diye…

Şöyle geçiyor Seyahatnamede“Yemiş İskelesi’nde helal malla yapılmış Mimar Sinan yapısı Ahi Çelebi Camii”

Bu caminin neden çift mihrabı var?

Büyük olan asıl Mihrap, Peygamberin maneviyatta sabah namazı kıldırdığı yer ve orada bulunan ışık da 24 saat yanmaktadır.

Camiye, Osmanlı zamanında mihrabın solunda küçük bir mihrap daha eklenmiştir.

Bunun sebebi ise, Peygamber’in namaz kıldırdığı yerde, imamdan başka kimsenin namaz kıldırmaması içindir.

Ahi Çelebi Camii’nin komşuları: Bir evliya ve bir ayyaş

 

Hemen caminin arka tarafında otoparkın içinde gözden uzak bir köşede bir türbe var… Evet, İstanbul’un farklı yerlerinde farklı ilginç olaylarla karşılaşmanız mümkün ancak Ahi Çelebi Camii’nin komşusu olan bu türbenin hikâyesi emin olun hepsinden daha ilginç…

Şeyh Abdurraif Şamadani ve Bekri Mustafa’nın yan yana geldiği bu türbede yaşanan olaylar kadar ilginç bir olayı başka bir yerde görmenizin pek bir imkânı yoktur…

1980’li yıllarda İstanbul’un Fethi esnasında savaşmış olan Şeyh Abdurraif Şamadani Türbesinde bir hareketlilik başlar… Türbeye alelacele bir sanduka daha koyulur…

Neden mi?

Buyurun birlikte bakalım…

1980’li yıllarda Bedrettin Dalan’ın belediye başkanı olduğu dönemde Eminönü’nde sahil kenarındaki yapılar Haliç’in temizlenmesi projesi kapsamında yıktırılır. Balıkçıların yıkıldığı bölgeden bir de yol geçecektir. Yıkım yapan işçiler yol çalışması esnasında bir mezar taşına rastlar. Taşın üzerinde “Hüvelbaki Bekri Mustafa Babanın Ruhuna Fatiha” yazmaktadır. Bölgedeki esnafın da isteği üzerine bu mezar taşınır. Alelacele bir yer bulunur. Bekri Mustafa deniz kıyısındaki İstanbul’un fethi sırasında savaşmış olan Şeyh Abdurraif Şamadani’nin sandukasına komşu yapılır… Türbenin üzerine bir mermer levha asılır ve üzerine “Bekri Mustafa Hazretleri” yazılır…

Meyhanelerin arasında mezarın işi ne?

Murat içki ve tütün yasağına uymadığı için sürekli çatıştığı ama şakalarından ve sohbetinden dolayı vazgeçemediği Bekri Mustafa’nın 41 yaşında vefat ettiğini duyunca üzülmüş ve kendisini ilk tanıdığı yer olan meyhanelerin bulunduğu yerin yakınına bir türbe yaptırmış. İşte az önce bahsettiğimiz çalışma esnasında bulunan mezar taşında “Hüvelbaki Bekri Mustafa Babanın Ruhuna Fatiha” yazılı türbe bu olsa gerek…

 

Tanır mısınız Bekri Mustafa Hazretleri’ni?

Kendisi 1593 yılında Cinci Meydanı ile Küçük Ayasofya Camii’nin arasında kalan mahallede dünyaya gelmiştir.  Çocukluğunda İyi bir eğitim almış ve erken yaşta hafız olmuştur. Yorgancı olan babasının dükkânında çalışan Mustafa 18 yaşına geldiğinde önce annesini ardından babasını kaybedince bu acıyla içkiye başlamış ve kısa sürede müptelası olduğu içki yüzünden ayyaş, sabah akşam içki içen manasına gelen “Bekri” lakabı ile anılır olmuş. O’nu şöhrete kavuşturan ise 4. Murat ile tanışması olmuş. İçki yasağını en sert tedbirlerle uygulatan Padişah IV. Murad’ın gazabından, onun karşısında içki içtiği halde kurtulan tek kişidir kendisi…

Padişahla meşhur diyalogları fıkralarla günümüze kadar gelmiştir…

Bekri Mustafa ile Padişah 4. Murat’ın tanışmaları da bi gariptir…

Murat içki yasaklarına uyulup uyulmadığını denetlemek için tebdil-i kıyafetle sokakları dolaşırken bi duyum almıştır. Padişahın yasağından dolayı kayıkçılar denize açılır ve öyle içerlermiş. Veziri ile birlikte hemen bir kayığa biner, gerçekten de bir süre sonra kayıkçının testisinden içki içmekte olduğunu fark eder. Kayıkçı Bekri Mustafa’nın ta kendisidir. Padişah Bekri Mustafa’dan kendisi ve arkadaşı için birer yudum içki ister, Bekri Mustafa; “Sizin gibi beyzadeler bunu kaldıramaz” diyerek vermek istemez. Ancak Padişah’ın ısrar etmesi üzerine testiyi gönülsüzce verir. Padişah içmiş gibi yaparak testiyi vezirine uzatır ve Bekri Mustafa’ya dönerek sorar: –

– Padişahtan korkmuyor musun?

Bekri’nin aldırmadığını görünce vezirden testiyi alır ve içiyormuş gibi yapmaya devam eder.

Sonra tekrar Bekri Mustafa’ya dönerek;

-Ben Padişah Sultan Murat yanımdaki de Vezirim. der.

Bekri’nin tavrı yine umursamazdır: Alaycı bir tavırla Padişaha döner ve

Ben demedim mi kaldıramazsın diye. Der

Bu tanışmanın ardından 4. Murat yaşananlara güler ve kayıkçıyı Tövbe etmesi şartıyla affeder. Bekri padişahı kırmaz ve tövbe eder…

Dönelim türbeye

Küçük bir kümbeti andıran derme çatma kapısının iki yanında iki mermer levha bulunan küçük bir yapıdır. Mermer Levhaların üzerinde “Şeyh Abdürraif Şamdani Hazretleri”  diğerinde ise “Bekri Mustafa Hazretleri” yazmaktadır.  Türbenin içinde yer alan iki sanduka üzerinde ayet işlemeli yeşil kadife örtülerle örtülmüştür. Öndeki sandukanın kavuğu bir şeyh kavuğudur ve gösterişlidir. Arkada yer alan sanduka ise serpuş gibidir ve daha küçüktür. O sandukanın yanında kırılmış küçük bir de mezar taşı vardır…

2 Bekri Mustafa Daha…

Bekri Mustafa Mezar taşlarını duydunuz mu hiç?

Bahsettiğimiz Bekri Mustafa Türbesi dışında farklı noktalarda Bekri Mustafa yazılı mezar taşları da vardır.

Bunlardan biri Edirnekapı mezarlığında 1820 tarihli bir Bekri Mustafa Mezar taşıdır. Bu taş Bekri Mustafa’yı yeniçeri ocağından gösterir.

Diğeri de hemen hemen bizim Bekri Mustafa ile aynı dönemde yaşamış Viyana Seferine katılmış mezarı Malkara’da bulunan bir de Bekri Mustafa Paşa’mız vardır…