Sessiz devrimin eşiğindeyiz, ya korkup çürürüz ya da yeniden tarih yazarız

Abone Ol

Çanakkale’de, Kars’ta, İzmir’de, Antep’te, Erzurum’da, Urfa’da diye lafa başlayıp kahramanlıklarıyla övündüğümüz ve dua ettiğimiz kahraman atalarımızı düşünün. Ya onlar, ya o dedelerimiz, “Uluslararası dengeler var kardeşim” deselerdi ve savaşmaktan vazgeçip pazarlığa otursalardı. Öyle yapmadılar, yapmadıkları için şimdi hepsi toprakta çürüyen korkaklar olmak yerine kahraman atalarımız olarak tarihe yazıldılar. Korkup evlerine saklanmadılar, taşın altına ellerini koydular ve öncü nesiller olarak bir memleket kurdular. Şimdi sıra bizde! Savaşların adı ve şekli değişmiş olabilir ama aynı düşmanlar bize yine bir sistem dayatıyorlar ve yine aynı işbirlikçiler düşmanın temsilciğini yaparak, “Dengeyi koruyun, savaşmayın, sistemi değiştirmeyin” diyerek Batı’ya itaat etmeyi telkin ediyorlar. İtaat edecek miyiz?

Bugün günübirlik çıkarlarımızı bir kenara koyar ve dünyaya meydan okumak için ayağa kalkarsak, başkanlık sistemini talep edersek yarının nesillerinin bizi hayırla yad edeceği kahraman öncüler olacağız. Bu büyük bir tarihi fırsattır ve artık sırtındaki sistem yükünden kurtulmak için ayağa kalkmalıdır.

Bundan sonraki Türkiye için önemli bir yol ayrımındayız. Gerçekleşme ihtimali olan iki durum var. Ya bağımsız büyük Türkiye olacağız ya da emperyalistlere itaat edip evlatlarımızı zelil ve rezil edeceğiz. Hangisinin olacağına bugün, hemen şimdi biz karar vereceğiz.

**

Bugün emperyalizme itaat etmezsek ve sistemi değiştirirsek, tarihin klasik seyrine göre nasipse 2065 yılında yaşayacak olan torunlarımız yaklaşık olarak şöyle konuşacaklar:

50 yıl öncesinin Türkiye’sini düşünün dostlar. O günlerde çocuk olan şimdinin yaşlıları belki parça parça hatırlayacaklardır ama 2065’in nesline tarihi bir daha hatırlatmak gerektiğini düşünüyorum. 2015 yılında şimdikinden çok daha küçük olan Türkiye’de yaşayanlar 100 yıllık bir uykudan uyanmaya başlamışlardı. O zamanlar, 1920’li yıllarda bağımsızlık adıyla süslenmiş bölünme tuzaklarında un ufak olmuş bir medeniyetin torunları olduklarını hatırladılar. Şimdikinden güçsüz, şimdikinden zayıf bir Türkiye’nin vatandaşlarıydılar ama hepsi birer kahramandı. O öncü kahraman nesil etrafındaki bütün savaş mağduru mazlumlara kucak açmış cesur ve iyi insanlardı. Ama en önemlisi, uyandılar, korkmadılar, hiçbir tehdide boyun eğmediler ve bugün bizi Büyük Türkiye yapan sistem devrimini gerçekleştirdiler. Kimin kim olduğunun belli olmadığı, çatlaklarında vesayetlerin yaşadığı, başka ülkelerden toplanmış idareten yarım yamalak kurulmuş iki başlı tıkanık bir sistemi değiştirmek için el ele verdiler. Kendine kurucu diyen, sahip diyen mandacılara, mankurtlara, müstemlekelere ve bütün sömürgecilere meydan okudular ve bugünkü Büyük Türkiye’yi, kurdular. Şimdi dünyanın en güçlü devletlerinden biri olarak Anadolu’yu yurt edinişimizin bininci yılına hazırlanırken 2071 hedeflerimize ulaşmamıza sadece 6 yıl kaldı. 2015 yılından bize bu Türkiye’yi miras bırakan kahraman atalarımızı saygı ve rahmetle anıyoruz. Bugünün neslinin izzetini yerden alıp bu bayrağı dünyanın zirvesine yerleştiren ve bunun için çalışan 2015 yılındaki bütün babalarımızdan ve annelerimizden Allah razı olsun. Gün, bu emaneti 2071 hedeflerine ulaştırma zamanıdır.

19 Haziran 2065 / Büyük Türkiye Tarih Buluşmaları Konferansı

**

Bugün emperyalizme itaat edersek ve sistemi değiştirmezsek, tarihin klasik seyrine göre nasipse 2065 yılında yaşayacak olan torunlarımız yaklaşık olarak şöyle konuşacaklar.

Ne olacak bizim bu memleketin hali? Başbakan ne iş yapar belli değil, Cumhurbaşkanı ne iş yapar belli değil, milletvekillerinin sorumluluğu belli değil. Memlekette herkes devlet, kim sızdıysa kendi devletini kurmuş. Sermaye vesayeti, asker vesayeti, loca vesayeti, lobi vesayeti, yargı vesayeti, bürokrasi, vesayeti devletin içinde kırk devlet, her devletin atı ayrı koşturuyor. 40 senedir bir santral yapamadık bürokraside dönüp duruyor projeler. Topraklarımız değersizleşti, anne babalarımızın bize bıraktığı evler ev olmaktan çıktı. Bundan 50 yıl önce bu sistemi değiştirmeye teşebbüs eden birkaç adam çıkmış ama başaramamışlar. 2015 yılında yaşayanlar korkmuşlar mı, kendi dertlerine düşüp çocuklarını mı umursamamışlar anlayamadım ama, bir Allah’ın kulu da çıkıp “Bu sistem değişmeli” diyememiş. O gün bugündür batıyoruz, kaybediyoruz, rezil ve zelil olmaya devam ediyoruz. Çanakkale savaşında kahramanlar orada ölmüşler bir daha bu topraklarda cesur bir nesil yetişmemiş. Kendi günübirlik heveslerinin peşine düşmüş herkes, biz de mecburen bu sistem içinde girdaba kapılıp kalmışız işte. Bir adam varmış, 2015 yıllarında Cumhurbaşkanıymış. “Başkanlık sistemine geçmeliyiz, bu sistem yürümez, bu sistem aksak, bu sistem Türkiye’nin ayağına vurulmuş zincir” diye yalvarmış resmen. Şimdi tarihe bakıyorum da birkaç kişiyle birlikte çok çırpınmışlar ama olmamış. Yalnız kalmış anlayacağın. “Kendin için istiyorsun” diye çarpıtmışlar kimse savunamamış kendi seçtiği Cumhurbaşkanını. Gerçekten kendi için istediğini düşüneler de olmuş çünkü eğitildikleri sistem onların 10 seneden uzağını düşünmelerine müsaade etmiyormuş. “Kendin için başkanlığı istiyorsun” dedikleri Erdoğan çoktan vefat etti ama ona karşı gelenler hala hayattalar, hala sömürüyorlar bizi. Menderes asılırken susmuşlar, en cesurları evinde ağlamanın ötesine geçememiş, seçtikleri liderler darbelerle hapse atılmış, susmuşlar. Millete, “Haddinizi bilin” diye öğretmişler, herkes korkup evine kaçmış. “Huzur”, evinde kendi derdine düşüp evlatlarının bile geleceğini unutmak zannedilmiş. Keşke öyle olmasaydı da, fakir bir sömürge olmak yerine Büyük Türkiye olsaydık.

23 Nisan 2065 / Resmi bayram için mecburen yürütülen çocukları izleyen bir veli