Size bir fıkra anlatayım. Adamın teki uçan balonla bir dünya turuna çıkar. Gökyüzünde yol alırken farklı ülkeler ve şehirlerin semalarına ulaşır. Derken bir gün bu şehirlerden birinin tepesinde ilerler iken neresi olduğunu öğrenebilmek için, elindeki haritaya bir sağından bir solundan defalarca bakar ama bir türlü nerede olduğunu bulamaz. Uçan balondan aşağı başını sarkıtıp meraklı gözlerle şehre bakarken birden parkta bir bankın üzerinde oturmuş gazete okuyan adamı fark eder. Balonunun irtifasını sesini duyurabilecek kadar olan seviyeye düşürdükten sonra bağırarak adama seslenir.
Bakar mısınız!!! (adam kafasını havaya kaldırarak) Buyurun beyefendi! Şey! Af edersiniz bir şey soracaktım. Buyurun. Ben şuan tam olarak nerdeyim acaba? Beyefendi nerde olacaksınız balonun içinde! Hayır anlamadınız! Yani tam olarak nerdeyim diyorum. Beyefendi söyledim ya. Balonun içindesiniz. ( balondaki gezgin sinirli bir ifadeyle ) Pardon siz Doçent misiniz? ( adam birden havalı ve kendini beğenmiş bir ifadeyle) Evet bendeniz Doç olurum. Bu arada nerden anladığınızı sorabilir miyim? Nerden mi anladım? Her bir şeyi bilirsiniz ama, hiçbir halta yaramaz bu hayatta. Fıkramızın ana fikri derki; Hayatta teori ile pratik çok farklıdır. Her ikisinin bir arada olması en makbul olanıdır.
İşte siyasette de bu son derece geçerli bir durumdur. Dürüst, samimi, ahlaklı olmak elbette siyasi kimlikler için en önde gelen meziyetler olmalıdır kuşkusuz, lakin bu tüm insanlıkta olması gerekenlerdir. Siyaset başka bir gerçekliktir. Bilmem kaç dil bilmek, prof, doç olmak yeterli değildir siyaset için. Çok başaralı bir bilim adamı, sanatçı, akademisyen ya da iş adamı olmanız demek başarılı bir siyasetçi olabileceğiniz anlamına gelmiyor. Siyaset başka bir yetenek ve ustalık ister. Hızlı hareket etmeyi, çabuk karar vermeyi, cesur olmayı, iyi strateji yapabilmeyi, iyi bir pragmatist olmayı ister.
Hepsiden öte liderlik ister liderlik. Sayın Kılıçdaroğlu’nun salı günü yaptığı grup toplantısındaki konuşmasın da aile bakanı için kullandığı ifadeler, ülke siyasetinin bir numaralı gündemi olması bir tarafa, daha çok Kılıçdaroğlu’nun siyasi derinliği tartışılmalı bence. Ensar vakfı üzerinden süren polemik ile, bu ülkede artan çocuk istismarları ve tecavüzler çok ayrı meseleler bence. Bu tür aşağılıklar asla affedilmemeli ve en ağır cezalar ile cezalandırılmalı. Burada sakat ve hastalıklı durum şu; Sanki bu tür iğrençliklerin, insanlık ve ahlak dışı suçların, belli bir zümre ya da topluluklarca işlendiği . Bu tamamen art niyet ürünü çirkin fikirlerdir. İşte sayın Kılıçdaroğlu da bu art niyetli yaklaşımdan siyasi rant devşirme adına son derece sert ve ahlak normlarını hiçe sayan böylesi bir konuşma yaptı. Bunlar bir tarafa da ben hep derim sayın Kılıçdaroğlu’ndan bir siyasetçi olmaz diye. Olmaz işte! Yani bürokrasiden gelmek iyi bir lider olabilmek anlamına gelmiyor. Bu başka bir meziyet, başka bir yetenek. Sayın Kılıçdaroğlu 7 seçim kaybetti. Dile kolay 7 seçim. Artık çekip gitmesi gerekirken bu ısrarını anlamak mümkün değil. Sanırım 1998 ya da 99 yılıydı. Sayın Kılıçdaroğolu’na genel müdürlüğünü yaptığı “SSK”nın niye battığı sorulduğunda aynen şu cevabı vermişti. “Bende anlamadım” Sayın Kılıçdaroğlu neden 7 seçim kaybettiğini, neden iktidar olamadığını da hala anlayamamış anlaşılan