Sen ve sana!

Abone Ol

Olmadı adamım! Havaya, suya ve toprağa cemre düştü, lakin düşmedi o cemre kapitalizmin işgaline uğramış Müslüman ruhlara ve zihinlere. Kısır ve çıkar döngüsü üzerine şekillenmiş düşünceler değişmedi bir türlü. Hal böyle olunca nebatât’a gelen bahar, insana ve insanlığa gelmedi!

Oysa ben, bir bahar yazısı yazmayı ne kadar çok isterdim bu köşede ve çocukların çelik çomak oynadığı mutlu bir dünyayı. Ama olmadı ve olmuyor adamım!

Olmayan ve hiç olmayacak olan, geleceklerinin korkusu için heba edenlere dokunmadı, dokunamadı bahar.

Suni ve sentetik söylemlerin havada üşüştüğü, çıkar ve menfaat uğruna büyük yalanların söylendiği, yaranma adına kraldan çok kralcıların konuştuğu bir dönemde, bana da bu köşe de isyan düşecek sanırım.

Avazımın çıktığı kadar, gazete kâğıdını yırtarcasına bağırmak düşecek. ‘Durun!’ demek düşecek.

‘Yapmayan, etmeyin, eylemeyin!’ demek düşecek.

Kimsiniz ve kimin adına yapıyorsunuz, demek düşecek.

Değil eleştiriyi, bir Müslümanın önerisine bile tahammül edemeyecek duruma gelen zavallı kardeşlerime ağlamak düşecek.

Yüklendiğimiz davanın zafere nasıl ulaşacağını çok iyi bildikleri halde, eleştiri ve öneriyi lügatlerinden atanlara gerçeği anlatmak düşecek.

Ve Ebuzer’i… Bir daha, bir daha, bir daha anlatmak düşecek!

Dün bizi zindanlarla tehdit edip, İran ve Suudi Arabistan’ı gösterenlerin, bugün REBEZE ile tehdit etmelerinin çok daha ağır olduğunu bilesin adamım!

Sen de biliyorsun ki, baki olmayan bu dünyada, kendini baki olarak görmek kadar büyük bir gaflet yoktur. Ve dahası eleştirmek de takdir de dahildir.

Oysa sen değil eleştiriyi, öneriyi bile hazmedemiyorsun adamım!

Yapma böyle adamım! Allah aşkına!

Övgüye kulak kesildiğin kadar eleştiriye de kulak kesil.

Geçmiş kavimlerin, saltanatların ve iktidarların yıkım sebeplerinden birisinin övgüler olduğunu sen çok daha iyi biliyorsun.

En azından bunu sen yapma!

Yapman gereken o kadar çok şey dururken.

Mesela, iyilik söylemlerini iyilik eylemlerine dönüştür.

Yani sahaya in diyorum.

Bil ki, fildişi kulelerde hak ve hakikat anlaşılmaz.

Cemrelerin en sıcağı ve en kuşatanıdır beşincisi; ruhlara, gönüllere düşen! Fırtınadan sonra doğan güneş gibi…

Hani ortaya çıkan gökkuşağı olsan diyorum adamım.

Hem ben bugün seni değil, sana yazacaktım.

İdlib’i anlatacaktım.

Özgürlük türkülerinin yankılanmasını…

Ayaklarında terlik, ellerinde eski kaleşnikoflarla ölüm uçaklarına ve zırhlı tanklara karşı, batıl Esed rejimiyle savaşan mücahitleri yazacaktım.

Özgürlüğe inanmanın resmininin nasıl çizildiğini anlatacaktım.

İmanın, inkara karşı zaferini…

Ve özgürlük için bir bir toprağa düşen çiçekleri yazacaktım.

Boy boy can veren çınar ağaçlarını yazacaktım.

1982’de Baba Hafız Esed’e karşı savaşan, daha sonra Afganistan’a gidip Abdullah Azzam’la beraber cihada katılan, Mısır’da Müslüman kardeşlerle beraber çalışan, Suriye Savaşı başladığında da koşup cepheye gelen, gece boyunca bizimle beraber İdlib’in özgürlük hayalini kuran, sabah da İdlib’in kapsından direk en büyük özgürlüğü elde edip Cennet’e uçan Ebu Hafs’ı anlatacak.

O halde, Allah aşına birbirimizi sevmeye ve dua etmeye devam edelim adamım.