O’nun (sav) gibi olmak…
Yani gül yolunda yürüyüp gül koklamak ve yürüdüğü bütün yolları gül rayihalarıyla doldurmak.
Kokuşmuş dünyanın kör kalabalıkları arasından sıyrılarak aydınlığın hayalini kurabilmek ve sonra bu hayali gerçeğin en parlak suretine yazmak.
Sözüm ona koca koca uluslararası kuruluşlara ait evrensel insan hakları bildirgelerinin, yeryüzündeki “yılmaz yıkılmaz” hak savunucularının ortaya attığı kadın, çocuk, genç ve yaşlı hakları bültenlerinin kıyısından dahi geçemediği bir gerçeklikle insana hak ettiği kıymeti yaşatmak.
Her şey bir kenara bırakılsa da en temel insani ihtiyaç olan suyun yokluğuyla kavrulan Afrika’da bir bebeğin daha dudakları kurumadan farkında olmamız gereken mesele budur diye düşünüyorum âcizane… Çünkü içinde yaşadığımız ve insanın insanı, savaş, açlık, sefalet, yoksulluk ve yalnızlık uçurumuna mahkûm ettiği modern yeryüzü cehennemindeki kimsesizlerin, her zaman olduğundan çok daha fazla Muhammedî ruha ihtiyacı var.
Modern füze ve savaş uçaklarıyla Ebu Cehillerin kıtalar gezdiği, petrol kuyularının başında altın küfeleriyle oturan Kârunların servetlerini yarıştırdığı, bütün dünyayı çizdikleri haritalarla parçalara ayıran Firavunların daha fazla hâkimiyet kurmak için bilek güreşine girdiği bir dünyada insanlık kendi kuyusunu kazıyor. Belki de bir kıyamet bekliyor.
Birileri bütün dünyaya (hâşa) ilahlık taslarken yoksulluk ve çaresizlik içindeki milyonlarca insan üzerlerine doğacak bir güneş bekliyor. Garip gelmiş garip gidecek bir ümmetin tek kurtuluş reçetesi ise fert fert kanının son damlasına kadar mücadele edecek bir ruhla yerinden kalkarak imanla dolu yüreklerin, sinesinde toplu çarptığı bir yekvücuda dönüşmekten geçiyor.
Gelin bin dörtyüz yıl evvel olduğu gibi kardeş olalım… Bırakalım dünya onların olsun ama biz hep birlikte dik duralım. Kalleş hesapların aramıza ördüğü duvarları aradan kaldırarak asr-ı saadetten izler taşıyan yepyeni bir dünya kuralım.
Karanlığın çocuklarına inat biz, İslam ile şeref bulan ve iman teknesinde yoğrulan bir ümmet olma uğrunda yola çıkalım.
Kıtalar boyu uzasın gönül soframız ve doyursun bütün dünyanın aç ve açıkta kalmış çocuklarını.
Şu dünyaya yetim gelmiş biricik önder Resul-i Kibriya hatrına ve O’nun (sav) namına, yeryüzündeki bütün yetimlerin başını okşayalım usulca.
Zalimlerin kana buladığı dünyayı gözyaşımızla yıkayalım ilkin. Merhamet bekleyen insanlığın kılcal damarlarında dolaşan ızdırabı dindirelim. Paylaşmanın ve iyiliğe adanmanın atom bombasıyla imha edelim bencil ruhların ve köhnemiş zihinlerin kurduğu irin kokan sömürü düzenlerini.
Bizi öldürmeye gelenler bizde hayat bulsunlar öylece.
Rehber hazır, model hazır, ruh hazır, mana hazır, köklerimizde bizi bir kılan ve asırlar ötesinden mesafeleri delerek bugüne ulaşan maya hazır…
Peki ya Ey Müslüman!
Sen hazır mısın?