İslam ümmeti her türlü zulme ve baskıya rağmen eğilmeyen, zalimlerin karşısında dimdik duran ve asla ahdinden dönmeyen bir yiğidini daha kaybetti.
Mısır’ın demokratik yollarla seçilen ilk ve meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Rabbim şehâdetini kabul eylesin.
Ailesinin, Mısır halkının ve İslam ümmetinin başı sağ olsun.
Mursi öldü mü, öldürüldü mü?
Bu sorunun cevabı otopsiyle öğrenilebilir.
Fakat Mısır cuntası böyle bir şeye izin vermeyecektir.
Vermedi de.
Ölümünün ilanından birkaç saat sonra yoğun güvenlik önlemleri altında alelacele toprağa verildi.
Mısır cuntası, Mursi’nin aile kabristanına defnedilmesi yönündeki talebi reddetti ve cenaze törenine sadece çocuklarından ikisinin katılmasına izin verdi.
Eşi ve kızı cenaze namazı kılamadı ve toprağa verilişini göremedi.
Müslüman Kardeşler Cemaati’nin yaptığı uluslararası soruşturma komisyonu çağrısının da kabul edilmesi imkânsız.
Çünkü Mısır cuntasının arkasında Amerika ve İsrail var.
Haberin ilanından sonra yapılan ilk resmi açıklamaya göre Mursi mahkemede beş dakika konuştuktan sonra duruşmaya ara verildi.
Bu sırada mahkeme salonundaki kafeste tutulan Mursi, fenalaşıp yere düştü.
Hastaneye kaldırıldığında ise geçirdiği kalp krizi sebebiyle çoktan vefat etmiş olduğu anlaşıldı.
Mısır cuntasının iddiası bu şekilde fakat farklı iddialar da gündemde.
Örneğin, baygın bir halde hastaneye götürüldüğü ve hastanede öldüğü ya da öldürüldüğü söyleniyor.
Mursi’nin vefat ettiği duruşma, Filistin direnişi lehine “casusluk” yapmakla suçlandığı davanın duruşmasıydı.
Önceki gün normalde tarihi önceden belirlenmiş bir duruşması olmadığı, Mursi’yi idam etmeyi ya da serbest bırakmayı göze alamayan darbecilerin halkın özgür iradesiyle seçilen ilk Cumhurbaşkanını tasfiye ettikleri, cezaevinde zehirledikleri iddia ediliyor.
Ölümünden kısa süre önce hayatının tehlikede ve sağlığının bozuk olduğunu, mahkeme salonundayken sanki orada değilmiş gibi hissettiğini ve sadece bir takım siluetler gördüğünü açıklamıştı.
Bütün bunlar yavaş yavaş öldürüldüğü yönündeki şüpheleri güçlendiriyor.
Avukatının bildirdiğine göre, Mursi son duruşmada bir takım devlet sırlarına sahip olduğunu fakat ülkenin milli güvenliği için söz konusu sırları açıklamayacağını söyledi.
Bu bilgi ister istemez şu soruyu akla getiriyor:
“Acaba Mursi’yi o sırların ortaya çıkmamasını garanti altına almak için mi öldürdüler?”
Muhammed Mursi, gözaltına alınıp hapsedildikten sonra darbecilerle anlaşıp özgürlüğüne kavuşabilirdi.
Böyle bir davranışı savunmak için de birçok bahane bulabilirdi.
Fakat o ucunda işkence ve ölüm olduğunu bildiği halde davasına ve ilkelerine bağlı kalmayı tercih etti.
Benzersiz bir direniş örneği sergiledi.
“Hücreme Kur’an-ı Kerim girmesine izin vermediler. Benim onu otuz yıldır ezber olduğumu unuttular. Sadece ona dokunmak istemiştim.”
Bu ve benzeri birçok sözü tarihe altın harflerle yazıldı.
Mursi, önceki güne kadar “Seçilmiş Cumhurbaşkanı” idi.
Şimdi ise “Şehit Cumhurbaşkanı”…
Mescid-i Aksa’da, Türkiye’nin dört bir yanında, İslam coğrafyasının birçok bölgesinde gıyabi cenaze namazları kılındı.
Müslümanlar, tek bir vücudun organları gibi olma özelliğini epeydir kaybetmişti.
İslam ümmetinin önünde çok ciddi tehditler var.
Kudüs, Mescid-i Aksa ve Filistin davası tehlikede.
Yeniden toparlanma zamanı…
Dilerim Mursi’nin şehadeti buna vesile olur.
Dünyadaki dava bitti, dosya kapandı.
Asıl duruşma öbür dünyada.
İlahi mahkemede adalet tecelli edecek ve boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını elbette alacak.
İşte o gün vay o zalimlerin haline!