Şehir ve insanca yaşama sanatı…

Abone Ol

Birbirini anlayan insanlar huzurlu ve güvenilirdir. “Her şeyimiz vardı, hiçbir şeyimiz yoktu” diyen Charles Dickens, şehir yollarının kesiştiği noktaya vurgu yapmıştır. Bir yoldu şehir, ucu umutlarla ile süslenen. Hastane imkânı ile sağlık, fabrika dumanı ile ekmek parası…

Nasırlı ellerin şehri tutuşu, bir başka mı olacaktı? İnsanca yaşamaktı dünyanın adı, Anadolu insanında. Helal lokma, alın teri, ekmeği paylaşma, komşuluk ve dostluk ile erdemli duyguların ruh sağanağında ıslanmak değil midir yaşamın içi. Yaşama huzuruna gömülmektir, seccadenin serilip ibadet edildiği anlar. Müslümanca duruşun temeli, ibadet ile atılır. Dua değil mi hayatın özeti yaşamasını bilene. Bunlar ile başladı şehir yolculuğu.

Diğer uçta değişen bir umut öyküsü ile taçlandı alınlar. Utanmalarımız sabah ezanlarına kaldı. İçimizden söküp attığımız şeylere yetişemedik. Şehir ihanetin adı oldu. Memlekette çobanlık yapan baba, süt sağan anneler kaldı. Ama onlara da bayramdan bayrama dönüş yapabildik. Şehir ve ekmek içimizdeki biz ile savaşı da unutturdu. Bir çaresizlik dansı başlamıştı; müziği para, makam, mevki olan. Tüm bunların toplamında hakikati, manevi değerleri kullanmaktan tereddüt etmeyen dev bir dalga oluştu şehrin üzerinde. Birilerini kullanarak, ezerek bir yerlere gelmek. Oysa yalancılık kendine itimadı kalmayanların insanların, mesleğidir.

Yorgun yüzlerin bekçiliğini yapan metrolar, garlar, parklar bazen evdir, bazen de ayak izlerinden müteşekkil bir hapishane. Şehrin kirli havası insanca yaşama sanatını da mücadeleyi de iptal ettirdi. İç evinde yoksullaşmış, vesveseleri çoğalmış, betonların gölgesinde bir iç ev katliamın olmaması ne kadar mümkün ki. Şehir sıkıntısını artırtan tüketim materyalleri ve mimarinin İslam kültüründen uzaklaşması yaşanırlığı zorlaştırmakla kalmayıp, şehrin ara yüzlerinin oluşmasına neden olmuştur. Şehir ve ilhamın çağrışımı ile düzenlenmiş ahlak bestesi ile yeni bir insanlık zaferine doğru koşu başlamalı.

Genç neslin kanından beslenen zehir tüccarları, küçük çocukları avlayan organ mafyaları, cinsel istismarın hızla yayılışı ve fikir tüccarlarının kirli emelleri, yani şehir çukurunun pislik barınakları, problemli ve dağılmış ailelerden beslenir. Takipsizlik ve ilgisizlik, yanlışı başlatır. Aile bakanlığının şehrin salgın kronikleşmiş, kötürümleşmiş, ahlaksızlık hastalığını ele alıp, acil tedavi etmesi gerekiyor. Aileyi ayakta tutan bir şehir kompozisyonu oluşturulmalı. Şehrin arka yakasındaki doyumsuzluğu önlemek için, ahlaki yapıyı güçlendirmemiz gerek. Şehir kalabalık yüzler arasında, insanın yalnızlığı ile savaşıdır. Bugünün penceresine: -Betonların gölgesinde, saçlarımızı okşayan anne sesi olmasaydı-Şehrin kalabalığı tutardı ellerimizden…-Mısralarını bırakıyorum…

Anne duasına emanetiz…