Dünya siyasetinde hem ulusal hem de uluslararası politik düzen gelişi güzel bir şekilde meydana gelmez. Çünkü belli güç ve odaklar hiçbir sürprize veya beklenmedik bir oluşuma tahammül edemezler.
Hesaplar yapılır, hamleler belirlenir, gözden çıkarılanlar için tasfiye süreci başlatılır ve bu hesap tablosuna aykırı bir durumun oluşmaması adına bir korku salgılanır.
Gözden çıkarılan Türkiye’nin Gezi’de, 6-7 Ekim olaylarında, 17-25 Aralık paralel örgüt hamlesinde, PKK’nın şehir savaşları için ayaklanma çağrısında ve en son olarak 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi…
Şer odakları bu hesapları yaparken hesap makinelerinde eksik bulunan “çok bilinmeyenli halk desteği ve iman olgusu’’ndan dolayı hep yanlış sonuca ulaştılar ve hezimete uğradılar. Fakat bu olguların eksik olduğu ülke ve toplumlarda hesaplamanın doğru çıkması, emellerine ulaşmalarına sebep oldu.
Büyük felsefi düşüncelerin ortaya çıktığı Avrupa ülkelerinde bile “özgür insanlar’’ bu odakların hesaplarına kanıyor ve ona göre amel edebiliyorlar.
Misal vermek gerekirse: Fransa. 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimleri Cumhuriyetçi aday Sarkozy’nin, Sosyalist aday Hollande’a kaybetmesiyle sonuçlanmıştı. Nicolas Sarkozy kaybedilen seçimlerin ardından siyasete ara vermişse de 2015’te Cumhuriyetçiler’in genel başkanlığına getirildi.
Nereden geldiği belli olmayan bir el vasıtasıyla 2015 sonrası Fransa’da ve özellikle Paris’te DAEŞ’in ardı ardına saldırıları gerçekleştirilerek “İslamofobi’’nin körüklenmesi sağlanmıştı. Her şey, Fransa’da ki 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimi için bir yatırıma işaret ediyor gibi. Ve bu yatırımlar Fransız halkında karşılık bulmuşa benziyor.
2017 seçimleri için yapılan anketler; 2012 seçimlerinin tam aksine sağ partilerin kesin zaferini işaret ediyor. Cumhuriyetçilerin adayı Sarkozy ya da milliyetçi Ulusal Cephe’nin adayı Marine Le Pen’in zaferine kesin gözüyle bakılıyor. Yani amaç; sonuç halini almış desek yanlış olmaz sanırım.
Sarkozy, seçilmesi halinde Türkiye ile olan AB müzakerelerinin kesileceğini de açıklayarak seçim kozunun İslamofobi olduğunu da belli etmiş oldu. Bu kozun karşılık bulması için İslamofobik bir zeminin var olması gerekirdi. Bunun içinde DAEŞ gibi “Müslüman, vahşet ve öldürme’’ olgusunun bir arada, Fransa’da vuku bulması gerekiyordu.
Özellikle 2015 sonrası yapılan silahlı ve bombalı saldırılar, bu hesabın ve planlamanın bir parçasıydı sadece. En başta dediğim gibi; bu hesaba aykırı bir durum meydana gelmedi ve Fransız halkı çok bariz ve kısa bir süre içinde sağ partilere yöneldi. Özellikle de şer lobilerinin en güvenilir adamı olan Sarkozy için zemin oluşturma çabaları boşa çıkmadı.
Aynı misali yaklaşan ABD seçimleri için de verebiliriz: Küçük bir çocuğa bile televizyonda izlerken itici gelen Cumhuriyetçi aday Trump, ABD’de çok büyük prim yapmış durumda. Sarkozy gibi İslamofobi’yi açıkça beyan eden ve bunu kullanmaktan çekinmeyen ve hatta bunu bir seçim vaadi olarak kullanan bir mahlûkatın 325 milyonluk bir ülkenin hemen hemen yarısına hitap etmesi, nasıl hesaplar döndüğünün ve bu hesapların nasıl karşılık bulduğunun bir kanıtıdır.
İslamofobi’nin seçim vaadi haline getirilmesine sebep olan yine “İslamofobik Müslümanlar’’dır.
Vesselam…