İnşallah şehittir dediğimiz ve ebedi âleme uğurladığımız Savcı Mehmet Selim Kiraz cinayetini nasıl okumalıyız? Bu cinayetin zamanlaması sizce de manidar değil mi?
Önceki gün yazdığım bir yazıda, Türkiye’de Paralel’den kaçarken doluya tutulmamak gerektiğini yazmıştım. Burada özellikle bir şeyin altını ısrarla çizmem gerekiyor: Geçmişi köklü bir geleneğe dayanan, erdemli ve kaliteli insanları yetiştirmekle kalmayıp yetiştirdiği insanlar, yönetici erk tarafından da talep edilen dini cemaat ve gruplar ile bir yerlere adamını yerleştirmek için insan yetiştiren oluşumların birbirlerinden ayırt edilmesi gerekiyor.
Merhum Savcı Mehmet Selim Kiraz da yetiştirilen kaliteli bir insan ve dürüst bir savcıydı. Erdemliydi, çalışkandı, işini iyi yapıyordu, adalet dağıtıyordu. Talepte bulunan değil, talep edilen biriydi. Başkaları gibi devlete yerleştirilmek için yetiştirilmemişti, kaliteli ve erdemli olduğu için devlet ona bu görevi vermişti.
Geçtiğimiz yüzyılın önemli âlimlerinden, tasavvufi önderlerinden Mehmed Zahid Kotku ve Mahmud Es’ad Coşan gibi âlimlerin fikir ve söylemleri onu cezbetti. İskenderpaşa dergâhından içeri girdi. Edebi, terbiyeyi, ilmi ve tevâzuyu hayatının olmazsa olmazlarından yaptı.
“İşini iyi yapan bir savcı” olarak bilindi. Öyle ki, aynı düşüncede olmayanlar bile bu hakkını teslim etmekten geri durmadı.
İslam’da cemaatle beraber olunması tavsiye edilir; ancak “cemaat” kavramı maalesef son dönemde çok yıpratıldı. Cemaat olmayı çokluktan ziyade hakla, hakikatle beraber olma, tek başına bile olsa “Hakk’la cem olma” şeklinde telakki eden tasavvufi geleneğin önemli ekollerinden İskenderpaşa cemaatinde önce Mehmet Zahid Kotku, sonra Es’ad Coşan ve şimdi de Nureddin Coşan Hoca erdemli ve kaliteli insanları yetiştirmeye gayret ediyorlar.
Bu ocak, ülkenin ve İslam dünyasının geleceği için en kritik zamanlarda bile -1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesi, MHP’nin desteklenmesi gibi- çok riskli kararları almaktan geri durmadı.
MHP’ye desteğin verildiği “Değerli kardeşim, aklını kullan” diye başlayan 2011’deki o açıklamada, Türkiye üzerinde oynanan oyunlara dikkat çekildikten sonra “Kamburunu düzelt, el ele ver, gücünü topla, maneviyatını düzelt, iyileri bul, onlarla birleş, işbirliği yap, yanlışı düzelt! Tek yürek olsun iyiler. Birleşsin güçler, def’etsin akbabaları, şanımız yürüsün cihanda… Sefillere uşak olmayalım” denilmişti.
Gelişmeler onları haklı çıkardı. Yemin krizinden gezi olaylarına, başörtüsünün serbest bırakılmasından Reyhanlı olaylarına kadar pek çok konuda MHP’nin sağduyulu tavrı Türkiye’nin önünü açtı.
O gün siyaseten her türlü riski alarak, ülkenin geleceği, sokakların karışmaması için açıklama yapanların yetiştirdiği erdemli insanlar, bugün yargıda ve bulundukları yerlerde devletin geleceği, insanların haksızlığa uğramaması için hukuku işletmekten, adaleti sağlamaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyorlar.
Nitekim merhum Savcı’nın gelişiyle birlikte Berkin Elvan davasının nasıl hızlandığını ve hukukun nasıl işletildiğini, Savcı bey ile aynı dünya görüşünü savunmayanlar çok net ifade ediyorlar.
Büyük elektrik kesintisinin olduğu ve Balyoz kararının verildiği gün aslında merhum Savcı’nın öldürülmesi üzerinden bir mesaj mı verildi, bir algı operasyonu mu yapıldı? “Biz sizin için adam yetiştirmiştik; ama şimdi siz bizim yerimize erdemli insanları tercih ediyorsunuz. Biz buna müsaade etmeyiz ve bu noktada taşeronlarımızla önünüzde dururuz” mu demek istediler acaba?