Uzaktan gelen gücün Körfez’deki savaş yığınağı hazırlığı insanı düşündürüyor.
Onların coğrafyamızda bıraktığı barut ve kan kokusu, hakim olması gereken barış, esenlik ve huzurun kokusunu bastıralı çok oldu.
Savaşın kanlı ekmeği ile besleniyorlar.
Elbette bölgenin kendi içerisindeki karışıklığı ise konuşulması gereken diğer bir konu.
Dün Irak’ta ve Suriye’de yapılanlar, bugün başka ülkelerde yapılmaya çalışılıyor.
Kaybeden yine bu coğrafyanın masum, mazlum ve mahsun insanları oluyor.
Yaşlı dünyamız geçmişte nice savaşlara sahne oldu.
Bunların çoğu, kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk, hasta demeden milyonlarca insanın hayatına mal olan savaşlar; masumlara dünyayı dar eden kirli savaşlar.
Hiçbir hukuk tanımayan, hiçbir sınırı olmayan bu savaşlar çok can aldı, çok kişinin dünyasını kararttı; mazlumların ahını aldı.
Kendi iktidarlarını kaybetmemek ve sağlamlaştırmak için mücadele eden coğrafyamızın ahmakları bir tarafa; elinde tuttuğu silah sektörünü canlı tutmak için gözünü karartan, dünyayı hizaya getirme, dünyayı şekillendirme arzusuyla yanan odaklar nezdinde, savaşın mağdur ve mazlumları, dünyanın ezilenleri umurlarında dahi olmadı.
Çünkü onlar için vicdan, merhamet, acıma, vebal gibi kavramların hiçbir önemi yok.
Onlar kendilerinden olmayan insanları insan olarak görmüyorlar zira.
Varsa yoksa kendi idealleri ve çıkarları.
Bunlar kendi çıkarları için dünyayı ateşe vermekten geri durmayacak kadar kendilerini kaybetmiş kimseler.
Onların yaptıkları yeryüzünde fesat çıkarmak; yeryüzünü tarumar etmektir.
Kur’an’ın ifadesi ile; “Onlara yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, ‘Biz ancak ıslah edicileriz’ derler.”
Bizzat kendi coğrafyamıza dönüp bakalım.
Geçtiğimiz on yıllarda milyonlarca insanın bu savaşların acı bilançosu içerisine girdiğini göreceğiz.
Yerlerinden yurtlarından edilen insanlar, kadınlar, yaşlılar ve çocuklar… Daha iyi bir yaşam için tehlikeli sulara açılanlar… Denizlerde verdiği hayat mücadelesini kaybedenler… Kıyıya vuran küçük bedenler… Özgürlükleri ellerinden alınmış insanlar…
İnsan ekmekle doyar, onuruyla yaşar. Onur sahibi bir coğrafyanın insanları bir lokma ekmeğe muhtaç ediliyor.
Savaşlar insanların ekmeklerini alıp, açlığa mahkum etti ve etmeye devam ediyor.
Yemen’de, Suriye’de, Filistin’de, Arakan’da ve daha farklı coğrafyalarda bir lokma ekmeğe ihtiyaç duyan insanların görüntüleri yansıyor medyaya.
Bir anne; açlık içerisinde olduğunu, kendisinin buna dayanabileceğini ama çocuklarının açlığına dayanamadığını gözyaşları içerisinde anlatıyordu.
Gücü elinde bulunduranların, ellerindeki güçle dünyayı dizayn etmeye çalışanlar açlıkla karşı karşıya olanları hesaba katmıyor; zira müsebbibi kendileri.
İnsan vicdanı gücün mazlum ve mağdurların, güçsüz ve savunamsızların yanında olmasını istiyor.
Dünyanın vicdanı, gücünü güçsüzü ezmek, yok etmek, zor durumda bırakmak, aç ve susuz, biilaç bırakmak için kullananlara fırsat vermemelidir.
Öyle bir inisiyatif geliştirilmelidir ki, güçsüz kendisini güçlü hissetsin, güçlü de kendisini herşeyi yapabilir olarak görmesin.
Savaşların olmadığı, son bulduğu, insanların birbirlerini ötekileştirmediği, açlığın olmadığı, aksine paylaşımın ve dayanışmanın hakim olduğu bir dünya hayal ediyoruz.
Hayallerimiz bu.
Gayretlerimizin de yoğun bir şekilde bu uğurda olması duası ile.