Satranç tahtasında rakipsiz kalmak

Abone Ol

Stefan Zweig, Satranç isimli hikâye kitabında, satranç ustası iki karakter üzerinden tahlillerde bulunur. Mirko Czentovic; hayatında sadece satranç olan, dış dünyaya kapalı, zihnini tamamen tek bir oyuna adamış bir kişidir. Bu tek düzeliği, onu satranç oyununda mükemmele yaklaştırmıştır. Yazar, Mirko karakteri ile Adolf Hitler’in kişiliğini ve ruh dünyasını resmetmeye çalışmıştır. Mirko (Hitler), sığ ve sıradan bir kişidir. Bildiği tek alan olan satrançta (Hitler için askerlik) yoğunlaşarak -yazarın ifadesi ile- “kendisini sınırlayarak sonsuzluğa yakınlaşmıştır.”

Aslında Mirko karakteri gündelik hayatta çok sık karşılaştığımız, çok tanıdık bir karakterdir. Kendi alanından başka hiçbir konuda herhangi bir fikri olmayan akademisyenden tutun da, atölyede cıvata sıkmaktan başka meziyeti olmayan işçiye varıncaya kadar birçok kişi, kendi sınırlılıkları içinde sınırsızı yaşayabilme imkânına sahiptir. Kendi sularında yüzmenin rahatlığından taviz vermeden hayatlarını devam ettiren bu kişiler, aslında kendilerine bir koruma duvarı da çekmiş olmaktadırlar.

Zweig, Mirko’nun karşısına, mali müşavirlik yapan Dr. B’yi rakip olarak çıkarır. Aynı zamanda Viyanalı bir ajan olan Dr. B, uzun süren hücre hapsinde satranç oyununu öğrenmiştir. Küçücük hücresinde, satranç tahtasından ve taşlarından yoksun bir halde, çaldığı bir satranç kitabındaki oyunları oynayan Dr. B, zamanla tüm oyunları ezberler. Hatta birçok yeni yöntem de geliştirir. Uzun süren hücre hayatında, delirmemek için tutunduğu tek şeydir satranç. Bir noktadan sonra rakip olmadan oynanan oyunlar da çare olmamaya başlar. Bu kez oyunu kendisi ile oynamayı dener ve hem siyah hem de beyaz taşlarla oynamaya başlar. Kendi zihnini yenmeyi deneyen Dr. B, korktuğu şeyden kurtulamaz ve sonunda sinir krizi geçirir. Delirmekten de son anda kurtulur. Sağlıklı yaşamasının ilk şartı da satrançtan uzak durmaktır.

Zweig, Dr. B. ile aslında kendisini tasvir etmektedir. Yaşadığı dönemin zorlukları karşısında tutunduğu ikircikli tavırlar ve kararsızlıklar, hikâyede siyah ve beyaz taşları oynatan aynı kişinin yaşadığı tezat olarak tezahür eder. Dr. B (Zweig), daha zeki ve kabiliyetli olmasına rağmen Mirko’ya (Hitler’e) mağlup olmuştur. Çünkü Mirko (Hitler), çok disiplinli ve sabırlıdır.

Zweig, bu kitabı yazdıktan kısa bir süre sonra intihar ederek hayatına son vermiştir. Hitler’e karşı mağlup oluşunu, eserinin sonunda Mirko’ya verdiği zaferle itiraf etmiştir. Ancak hakikat onun öngördüğü gibi tecelli etmez. Çünkü Hitler de Zweig’in ölümünden 3 yıl sonra intihar edecektir.

Kitabın son sayfasını okuyup kapağını kapattığınızda akılda kalan en etkili sahnelerden birisi, hücresinde kendi kendine ölümüne satranç oynayan Dr. B’nin hazin sonu oluyor. Hem siyah hem beyaz, hem savaşçı hem düşman, hem iktidar hem muhalefet, hem saldıran hem savunan olmanın insanı getirdiği nihai noktanın vahameti ile karşılaşıyorsunuz. Kendi kendinizle mücadele etmeye başladığınızda yetenekleriniz ve zekanız, sizi yiyip bitiren düşmanınız oluveriyor.

Oysa sadece rakibinizle mücadele etmeye odaklanınca işler kolaylaşıyor. Belki daha zor ve zaman alıcı oluyor ama zafer mukadder oluyor.

Ey kâri,

Hayat genel hatlarıyla tercihlerden müteşekkildir.

Tercihini yapmamış birisinin siyahla beyaz arasında mekik dokuması ona sadece zarar verir…