Şam’ın Doğu Guta bölgesi önceki gün yeni bir iç çatışmaya uyandı. Daha ilk gün yüzden fazla muhalif savaşçı toprağa düştü. Bunlardan bir kısmı tamamen kanunsuz şekilde yargısız infaza tâbi tutularak meydanda asıldı! Böylece 2016 Nisan’ında muhalif gruplar arasında vuku bulan ve 500 savaşçının ölümüyle sonuçlanan iç çatışma sene-i devriyesinde tekerrür etmiş oldu! Kuşatılmaları sebebiyle yaralılara acil yardım sağlanamadığından ölü sayısı bine çıkmış ve böylece muhalif gruplar ile rejim arasındaki savaş duraklamıştı.
Aradan geçen bir yıl boyunca muhalif gruplar arasındaki savaşlar farklı bölgelerde sürüp gitti. Bu iç çatışmalar çoğunlukla da selefi meşrep İslamcı gruplar arasında vuku buldu. Her bir grup kendisinin en üstün olduğunu iddia ediyor, her birinin “şer’î” sıfatı var, her birinin siyasetini açıklayan ve infaz fetvaları yayımlayan “kadı”sı var. Bu “şer’î” sıfatı çoğu kez, komutanların verdiği kararlara ya da onların düşüncelerine dinî gerekçe bulma şeklinde tecelli ediyor.
Bu atmosferde öne çıkan en önemli soru şudur: Dünya Eset rejimini devirmeye karar verecek olursa durum ne olacak? Ertesi gün Suriye’de neler yaşanacak?
Ne yazık ki asıl can yakıcı soru budur. Çünkü, geçmiş yıllardaki tecrübelerimiz selefi grupların birbirlerine karşı ne kadar acımasız çatışmalara girebildiklerini hatırlatıyor. Afganistan, Somali ve Cezayir’den sonra Suriye’ye geldiğimizde önümüzde aynı oyunun tekrar tekrar sahnelendiğini görüyoruz!
Suriye toplumu “selefi metot”un Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerinin tamamını kapsadığını düşünüyordu. Ancak bu selefi gruplar bu dört mezhepten hiçbirine itibar etmemektedir. Her cihatçı grup hakikatin yegâne mümessili olarak kendisini görmektedir! Aynen daha önce Şam’daki sufi hareketler gibi. Onlar da insanlara züht ve ihsan tavsiye ediyorlardı ama misyonları çok farklı idi. Nitekim Şam ulemasının yönetimindeki sufi hareketler hep rejimin arkasında durmuştur. Rejimin kendilerine sunmuş olduğu desteği de selefi akımlardan kurtulabilmek için elzem görüyorlardı. Bir tarafta sufiler öbür tarafta selefiler… Her zaman ezilen ve ölen ise Suriye’nin masum çocukları ile olup bitenlerle hiçbir alakası olmayan suçsuz siviller…
Suriye savaşı kanlı rejim ile mazlum bir toplum arasında sürüp gitmektedir. Cihatçı grupların farklı ve yeni fikirleriyle ülkeye girmesi Suriye’yi Afganistanlaştırmaya doğru sürüklemektedir. Bu yeni gruplar İslamcı Arap düşünürlerin terennüm edip durduğu “Siyasi İslam Projesi”ni de boşa düşürmüş oldu. Zira Suriye’de dünyanın asla kabul edemeyeceği kanlı bir siyasi İslam fotoğrafı sunulmuş oldu. İşte bu yüzdendir ki, krizde olan sadece Suriye değildir. Bütün bir İslam dünyası krizdedir. Bu krizi çözmekten de aciz kalmıştır. Böyle bir siyasi İslam’ın varlığını mı kabul edecek yoksa bu akımı reddedip generallerin yönetiminde muhafız olarak kalmaya mı devam edecek??
Suriye’deki cihatçı gruplar ümmetin düşünürlerini felce uğratmıştır! İslamcılar asgari bir vahdeti bile gerçekleştirememişlerdir! Bütün bir Müslüman Arap dünyasında ne İslamcı gruplar ne de milliyetçi gruplar asgari düzeyde bir merhameti bile gösterebilmiş değildir! Rejimin kendi halkına reva gördüğü suçları görmeyi bile reddetmişlerdir. Dahası onun yanında durmuşlardır! Nihayetinde bu tutumları Suriye’yi haraç mezat satılmanın eşiğine getirmiştir! Suriye’yi satın alıp halkını ölümden kurtaracak kimse yok mudur?
Çeviri: Fethi Güngör