Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, salı günü partisinin video konferans yöntemiyle gerçekleştirilen Merkez Yürütme Kurulu toplantısında yaptığı konuşmada önemli bir noktaya dikkat çekti.
Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk defa “küresel düzeydeki bir yeniden yapılanma sürecinin” merkezinde yer alma fırsatı elde ettiğini söyleyen Erdoğan, “Bu imkânı değerlendirebilmenin yolu şimdiden fikri ve fiziki hazırlıklarımızı yapmaktan geçiyor” dedi.
Cumhurbaşkanı’nın bahsettiği süreç, koronavirüs salgını sebebiyle tüm dünyada yaşanan, halen devam eden ve sonuçlarının nasıl olacağı tartışılan değişim.
Çin’den tüm dünyaya yayılan salgının öncesi ile sonrasının bir olmayacağı noktasında çoğunluk hemfikir.
Şu an devletler bir yandan salgınla mücadele ederken diğer yandan da şekillenecek yeni düzen için hazırlık yapmaya çalışıyor.
Bu süreci başarılı bir şekilde yönetemeyenlerin büyük yara alacağı bir gerçek.
Ayrıca her devletin aynı imkânlara ve kapasiteye sahip olmadığı da unutulmamalı.
Krizler kendi içlerinde birçok fırsatı da barındırır.
Önemli olan o fırsatları iyi değerlendirebilmek.
Türkiye’nin en büyük şansı, kriz yönetiminin başında çekirdekten yetişmiş ve ustalık dönemini tamamlamış oldukça deneyimli bir cumhurbaşkanının bulunması.
Güçlü bir sağlık sistemine ve sağlam bir ekonomiye sahip olması da Türkiye’yi diğer birçok ülkeye göre oldukça avantajlı hale getiriyor.
Fakat bir gerçeği unutmamak gerekiyor.
Dünyanın bugün yaşadığı yeniden yapılanma süreci gayet sancılı geçecek.
Yeniden kurulacak dünya düzeninde konumunu korumak veya daha iyi bir konuma sahip olmak isteyen devletlerin kıyasıya yarışına şahit olacağız.
Ne yazık ki bu adil ve dürüst bir rekabet olmayacak.
Yani Türkiye’nin süreçten başarıyla ve güçlenerek çıkmasını istemeyenler yapılanları elleri kolları bağlı oturup seyretmeyecekler.
Düşmanlarımız ilk başlarda salgının Türkiye’yi sarsacağını ve kabuğuna çekilmek zorunda bırakacağını zannederek epey heyecanlanmıştı.
Ekonomimiz çökecek; Libya’dan ve Suriye’den çekilmek, Doğu Akdeniz’deki haklarımızdan vazgeçmek zorunda kalacaktık.
Fakat erkenden alınan tedbirler ve krizin başarıyla yönetilmesi hayallerini suya düşürdü.
Suriye’de bir milim geri adım atmadık.
Libya’da Türkiye’nin desteklediği meşru hükümet güçleri zafer üstüne zafer kazanıyor.
Akdeniz’de gerçekleştirdiğimiz tatbikat Rumları ve Yunanistan’ı titretti.
Dünyanın dört bir yanına tıbbi malzeme yardımı gönderdik ve göndermeye devam ediyoruz.
Amerika’nın ve Avrupa’nın önde gelen ülkelerinin tel tel döküldüğü bir dönemde ortaya çıkan bu tablo ve salgının Türkiye’de istedikleri boyuta ulaşmamasıyla adeta deliye döndüler.
Ne yapacaklarını şaşırdılar.
Panik halinde iyice çirkinleştiler ve her geçen gün daha da saldırganlaşıyorlar.
Türkiye önündeki altın fırsatı değerlendirmek istiyorsa sadece salgınla mücadele için tedbir alması yeterli değil.
Süreç boyunca içeriden ve dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı da uyanık olmak ve önlem almak zorunda.
Çünkü mevcut süreçten ülkemizin çok daha güçlenerek çıkacağının farkında olan sadece biz değiliz.
Türkiye’nin düşmanları bunun gerçekleşmesini engellemek ve ayağına çelme takmak için her şeyi yapmaya hazırlar.