“Sana dünyada mutlu olman gerektiğini kim söyledi ki…”

Abone Ol

Emniyet Fatih İstasyonu’na gitmek üzere Kirazlı’dan metroya biniyordum. İstanbulkart’a para yüklenen makinenin önünde sıraya girince vatandaşların en öndeki amcaya sinirlendiğini fark ettim. Akşam saati, yorgun ve sabırsız oluyor insanlar. Zaten ne yapacağını bilmeyen amca arkadan vatandaşların homurdanmasıyla iyice paniklemiş halde makinenin önünde çırpınıyordu. Hallettik işini amcanın o da kurtuldu arkasında uzayıp giden kuyruktaki insanlar da… Geçtim arkaya sıra bana geldi, parayı yükledim tam turnikelerden geçeceğim baktım amca durmuş bana bakıyor. Tebessüm ettim yaklaştı, “Niye binmedin amca” diye sordum. “Aksaray’a gideceğim karışık buralar seninle gideyim” dedi. Birlikte metroya bindik. Malatya’dan gelmiş amca, Marmaray’a binip Üsküdar’a geçecekmiş, artık yolu nasıl karıştırdıysa Kendini Kirazlı’da bulmuş. Çıkmış geri girmiş yani akşamını metrolarda yemiş. Tarif ettim ama belli ki anlamadı. “Beraber Yenikapı’ya gidelim ben seni Oradan Üsküdar Marmaray’a bindiririm” dedim. İlk durak olduğu için rahat rahat oturduk ve sohbet olsun diye, “Malatya’da kayısı bahçeleri var mı abi” diye sorunca “Yok ben emekli hakimim” dedi. Malatya’dan İstanbul’a, oğlunu ziyaret etmeye gelmiş, ama yolu şaşırmış. Niye kimse karşılamamış, niye hiç bavulu çantası yok acaba diye düşünürken “Uçakla mı geldin, otobüsle mi” diye sordum ama hatırlamadı amca. Başka sorular da sordum ama; ya hatırlamadı ya da mantıksız cevaplar verince amcamızın bir demans hastası olduğunu anladım.

Yaşlılarda görünür, bunama derler halk arasında. Günlük yaşamın sıradan işlerini sürdürmekte zorlanırlar çünkü sonradan öğrenilmiş bir sürü bilgiyi kaybeder demans hastaları. Algılama, kavrama ve kıyas gibi birçok normal kabiliyetlerini yitirirler ve zamanla hafızları da geriler. Malatya’dan İstanbul’a gelmiş ve bir türlü Üsküdar’a gidemeyen bu amcamızın cep telefonu olması lazım; ama nerede olduğunu hatırlamıyor. Allah bilir çantası nerede onu da hatırlamıyor. Yenikapı’dan nasıl bineceğini tane tane anlattım anladı mı emin olamadım. Beraber Yenikapı’ya gittik, oradan birlikte Marmaray’a binip Üsküdar’a geçtik. Üsküdar’da indik ama ne amcayı karşılamak için bekleyen var ne de amca nereye gideceğini biliyor. Baktım çare yok, “Amca kimliğin yanında mı” diye sordum. Adını soyadını tam öğrenip belki ailesine ulaşmanın bir yolunu bulurum diye umut ediyordum. Gecenin ilerleyen saatlerinde uzun uğraşlar sonucu yakınlarına ulaşabildik ve güvenle teslim ettik ama asıl şoku o anda yaşadık. Amcamızın Malatya’dan görmeye geldiği ve bir türlü ulaşamadığımız oğlu bir şehit polismiş. Amca sabahtan beri birkaç defa gidip geldiği Marmaray Üsküdar İstasyonu’nda şehit oğlunu bekliyormuş. Çay içtik amcamızla sohbet ettik biraz. Ayrılırken sarıldık, kulağına “Üzülme abi, dua et” dedim. Ben öyle söyleyince amca birden ciddileşti ve şöyle söyledi:

“Niye üzülmeyeyim ki, biz Müslümanız elhamdülillah, bu dünya bizim için mutlu olunacak yer değil; dertler var, üzüleceğiz, hüzünleneceğiz, mutluluk cennette. Sen hiç sınava girince “Çok eğlendim” diyen talebe gördün mü? Dünya sınav salonu, girersin çıkarsın, salonda mutlu olunmaz, sonuçlar açıklanıp kazandığını öğrenince mutlu olunur. Dünyada mutlu olman gerektiğini kim söyledi ki sana…”

Aklımda “La rahate fid-dünya” (Dünyada rahat yoktur.) Hadisi Şerifini düşünürken gözüm amcanın şehit polis oğlunu aradı kapıları kapanmış Marmaray’ın önünde. Belki de gelmişti ve biz görememiştik…