Samimi değiliz bir yere de varamayız

Abone Ol

Yazdığımı çarpıtıp alakasız başlıklarla kendi ajandasına malzeme yapacak haber sitelerinden çekinmeden yekten söyleyeyim: Meydandan kaçan İslamcıların, boş bıraktıkları yerlere gelen emperyalist istismarcılardan şikâyet etmesini samimi bulmuyorum.

1) Kadınlar sokakta, evin içinde, medyada psikolojik şiddete maruz kalıyor, aşağılanıyor, hakarete uğruyor, küfür yiyorlar. Erkekle eşit haklarla, eşit makamda yani “bir Allah kulu” konumunda olan kadınlar o makamdan düşürülüp (haşa) “Erkeğin kulu” pozisyonuna zorlanıyorlar. O düşürülen “kulluk” makamını Allah bahşetmişti öyle değil mi? Hepimiz Allah’ın kuluyduk ve hepimiz eşittik. Ama erkekler bunu adım adım bozdular. Kadının da izzeti nefsi vardır ve erkekten aşağı kalır değildir; hatta daha üstte bile tutulmalı diye öğretilmişti hani.

2) Kadınlar sokakta, evin içinde, fiziksel şiddete maruz kalıyor, itiliyor kakılıyor, dayak yiyorlar. Detaya girmeyeceğim ama hastane raporları, polis kayıtları ve mahkemelerde boşanma dosyalarında yazanlara bakınca meselenin öyle “bir iki kendini bilmez, karısını kavga ederken itmiş” gibi bir durum olmadığı hemen görülüyor. Baktım mı? Evet baktım; sadece fenalığı tasvir edince kamu faydası görmediğim için detaya girmiyorum.

3) Kadınlar sokakta, evin içinde, öldürülüyor. Bıçakla, silahla, baltayla(…) öldürülüyor. “Efendim rakamlar ABD’ye göre şöyle daha az, yıla göre oranlarsak AB’ye göre daha yüksek ama, nüfus ortalamasında daha düşük…” ne anlatıyorsun abi sen?.. Neyle neyi tartıp ne ölçüyorsun?

4) Kadınlar sokakta, evin içinde, medyada psikolojik ve fiziksel şiddete katlanmak zorundalar çünkü boşandıklarında onları koruyacak bir hukuk sistemi de ahlak sistemi de kuramadık.

Uzatmayayım ama bu dört maddelik liste aslında en az 50 maddeden oluşuyor.

İslam âlemi ne yapıyor bu konuda?

Hiç!

Anca şikâyet, sadece şikâyet, hep şikâyet… Tuhaf, itici, Müslümanın vakarına hiç yakışmayacak mızmızlanma haliyle şikâyet.

Kendimden söz ediyorum: “İstanbul Sözleşmesi” adıyla bir lanet çöktü Türkiye’nin üzerine ben de şikâyet ediyorum (Haklıyım etmeye devam edeceğim), KADEM’den şikâyet ediyorum (Haklıyım etmeye devam edeceğim), ömür boyu nafakadan şikâyet ediyorum, etmeye devam edeceğim…

Yani elimde bir şikâyet listesi var ve sadece şikâyet ediyorum. Bu, hepsi bu, bütün yaptığım bu… İşte asıl dert tam da burada başlıyor…

Türkiye’de kadınlar mağdur ediliyor… Erkekler tarafından dışarıda mağdur ediliyor, ev içinde mağdur ediliyor, psikolojik olarak mağdur ediliyor, fiziksel olarak mağdur ediliyor ve İslamcılar, “Çocuk doğur lafa karışma” diyen kaba saba halden bir adım ileriye gidemediler. Kitle iletişimi için söylüyorum bunu… Ev içinde iyi adamlardır onu bilemeyiz. Kitle iletişiminde kamuya gösterilen fotoğraftan söz ediyorum: İslamcı mahalle felaket durumda…

Kadın hakları, çocuk hakları, işçi hakları, hayvan hakları, çevre hakları gibi konularda Müslümanlar keskin, tavizsiz ve çok sert olmaları gerekirken eziyet edenlerle işbirlikçi olmuş durumdalar. Bu alanlar bizim alanlarımız. Dünyada birisi bir kadına zarar vermeyi aklından geçirdiği anda “Müslümanlar beni mahveder” diye korkudan ödü patlaması lazım. İşçi dediğinde önce “Müslümanlar” hatırlanması lazım. Açgözlü patronlarla birlikte işçileri sömüren sendikalara “Müslümanlar geliyor” dediğinde korkudan kaçacak yer aramaları lazım. Bir kadın mağdur edildi diye Müslümanlar’ın dünyayı yıkması lazım. “Bir çocuk ağlıyor” denildiğinde Müslümanlar’ın işini gücünü bırakıp o çocuğun başına toplanması lazım. “Ne oluyor, bütün ülke niye ayağa kalktı” diye herkesin uykularının kaçması lazım. Peki hayatın pratiği böyle mi şu anda? Değil, Müslümanlar pasif, İslamcı mahalle ise zaten hepten işbirlikçi durumda çünkü bagajlarında şikâyetten başka bir şey yok…

– Meydana çık

– Alanı tanımla

– Kuralları koy

– Örnek ol

– Hakkı savun

– Bedel öde

– Öl ve bu dünyadan git

Hadi göreyim boyunuzu… Şimdi böyle söyleyince bana da zor geldi. E hadi, madem öyle şikâyet etmeye devam o zaman. Şikâyet bedava nasıl olsa… Hakkınızı helal edin ama samimi değiliz ve bir yere varamayız…