Şam’da ölüm siyah, yaşamak koyu karadır şimdi!…

Abone Ol

1) Gözlerimde nasıl tütüyor bilemezsiniz! Zor uyuduğum her gece, bir hafakan gibi kuşatır beni özlem ve gerçek ile hayal arası bir halde dolaşır ruhum Şam’ın kadim sokaklarında.

Üç minareli ve dört mihraplı Emevi Camisi’nde muazzez ezanlar koro halinde okunuyor mudur hâlâ? Sahi, Nufera kahvesinde neşe içerisinde nargile çekip zuhurat yudumlayan insanlar var mıdır acep?

Bab Tuma ve Bab Şarki, dünyanın her yerinden gelen insanlara aynı kadim sevgi ve kabullenişle bağrını açmaya devam ediyor mu?

Rükneddin’de o coşkulu, geceleri dahi uyumayan rahatlık ve tevekkül dolu yaşam tarzı sürüyor mu?

Özgüveni her zaman dorukta Şamlı bir kadın, hâlâ gecenin bir vaktinde kendi başına ayakkabılarından çıkan sert sesleri umursamaksızın ve korkusuzca evine doğru yürümeye devam edebiliyor mu?

Acaba iş ortağım Somer’in Bab Tuma’nın göbeğinde eski Arap evinden, zarif bir mimari dokunuşla muhteşem bir butik otele dönüşen “Beyt Rose”unda kalabilmek için dünyanın birçok yerinden ucu bucağı bitmez rezervasyon talepleri aynı yoğunlukta mı?

Bilal-i Habeşi, Ebu’d-Derda, Ebu Hureyre, İbn-i Arabi, İbn-i Teymiyye, Selahaddin-i Eyyubi , Hz. Zeynep ve Rukiyye, Halid-i Bağdadi vs. İslam büyüklerinin kabir ve mescitleri önünde hala yoksunlara yemek dağıtılıyor mu?

Şam’ın farklı ekol kiliselerinin çanları çekincesizce çalınabiliyor mu?

Hamidiye Çarşısı’nın dükkânları açık mı? Bektaş, enfes dondurmalarını satabiliyor mu?

Four Seasons Otel’de kimler kalıyor şimdi? Rotana ve diğer lüks kafeler çalışıyor mu? Nadi Eşşark -Doğu Kulübü- diplomatlarla Şam’ın büyük zenginlerini buluşturmaya devam ediyor mu?

Sahi, Mat’am Narenj, yeni müşterilere yer açmak için mevcut müşterilerini taciz edip bir an önce yemeklerini bitirip mekanı terk etmeleri için zorluyor mu hâlâ?

“Mustafa Ali (Dünyaca ünlü Şamlı heykeltıraş) Şebbiha olmuş” diyorlar, haberi olan var mı? Eğer öyleyse ona yaptığım tüm iltifatlar ve bistrosunda harcadığım tüm paralar harram zıkkım olsun!

Ya Ali Ferzat, büyük ressam ve karikatürist, hani Time dergisinin “yaşayan en önemli 50 kültürel figür arasında” gösterdiği benim kıymetli komşum ve dostum, bir derin gece vakti kafası, gözü ve en önemlisi mübarek muhalif elleri kırıldıktan sonra ondan haber alan var mıdır? Hani o nedenle Türkiye’ye dönmüştüm, korkularla…

Sahi Şam’da ne olup bittiğini önemseyen kaldı mı acep?

2) Adem ve Adil vesilesiyle mülaki olduğum hiçbir Müslüman önder kalmamış şimdi Şam’da. Ne Hamas ne de İslami Cihat’tan ne Uzak Doğulu ne de Afrikalı Müslümanlardan, Pattani ve Arakan , Burkino Faso ya da Nijerya’dan… Bir keresinde bizlere Duma’da muhteşem bir sofra kuran gerçek Suriyeli Ebu Ahmet de kalmamış. Yerleri yurtları yerle bir. Kaldı ki, Ebu Ahmet, devrimin ilk günlerinde “Reformlar doğru dürüst yapılırsa Beşşar Esed beyle birlikte ülkemizin selameti adına çok önemli adımlar atabiliriz, hiçbir ön yargımız da yok” diyebilen etkili ve nazik bir İhvan-ı Müslimin lideriydi. Ancak katil Suriye rejimi, bu iyi niyeti maalesef hiç anlayamadı ve Müslümanları kendileri gibi adalet tanımaz katiller olarak görmeyi tercih edip öldürmeyi seçti.

3) Geçenlerde Şamlı eşimin bir akrabası ziyaretimize geldi. Çeşitli hikâyeler anlattı. Yüzde 50’si abartı da olsa, geriye kalan diğer kısmı, sivillere uygulanan vahşet, dehşet ve hukuksuzluğu anlamak için yeter de artar bile.

Düşünün, birileri evininize giriyor ve devlet adına tüm taşınır zenginliklerinizi hemen onlara teslim etmenizi istiyor, ellerinde silah var. Ve tehdit ediyorlar; “Şayet emirlerimize uymazsanız bu evi yerle bir ederiz, gizlediğiniz en ufak bir lira için başınıza çok büyük belalar açarız.”

İşte bunu bana aktaran akrabamızın ve birçok akrabalarının başlarına da böyle şeyler gelmiş. Ne yaptınız diye soruyorum, “Vallahi hepsini verdik, çok şükür evde dolar yoktu, öyle olsa canımızı daha çok okurlardı” diyor.

“Ancak canımı en çok yakan şey; ayrıldığım eşimden aldığım mihir olan altın gerdanlığıma el koymalarıydı. Yahu bu benim hakkım olan teminat, bıraksanıza” dediğimde ise, “Canımızı sıkma, 80 yaşındaki babanı da alıp gideriz, bir daha izini bile bulamazsın” demeleriydi. Öylesine küstah ve kötülerdi ki, bir şikâyetiniz varsa buyrun Furu’ Filistin’e gelirsiniz dediler. Bu tüm Suriyelilerin adını duymaya dahi bile tahammül edemedikleri bir İstihbarat birimidir. Oraya, altınlarımın peşine gitmenin, bir daha çocuklarımı görememek olduğunu bildiğim için gitmedim. Emin ol Üstad Saim, şimdi Şam’dan kaçamamış ya da ölememiş tüm Müslüman halkın günleri, bu İstihbaratçı görünümlü Şebbiha’ların ne zaman evlerini basıp var olan üç beş kuruşlarını çalacakları tedirginliği ve endişesiyle geçiyor.”

Ve ben, boşluğa kudretli ve kızgınç bir tükürük salıyorum…

Kederimden ölebilirim…

Selam ve duayla…