Ülkemizde FETÖ davaları devam ediyor. FETÖ’cüler, öyle savunmalar yapıyorlar ki “Bunların suçu yok, salıverin hepsini. Tek suçlu darbeye direnenler ve onları şu anda yargılayanlar.” diyeceğiz neredeyse. O kadar saflar, masumlar(!) ki son dakikaya kadar değirmenine su taşıdıkları FETÖ’den, bizzat planladıkları ve içinde yer aldıkları darbeden haberleri yok/muş. Bunların bu aymazlıkları, yüzsüzlükleri, pişkinlikleri yüzünden mağdur durumda olanlarla gerçekten suçlu olanları ayırmak zorlaşıyor. O kadar iyi rol yapıyorlar ki masum olduğundan emin olduğun bir kişiye bile “acaba” diye yaklaşıp kefil olamıyorsun!.. Varlıklarında mağdurlar ordusu oluşturmuşlardı, yok edilirken de maalesef büyük mağduriyetlere sebep oluyorlar.
Ali Bulaç da pazartesi günü hâkim karşına çıktı. Kökten FETÖ’cü teröristlerden farksızdı savunması. Savunmasında, “Ne yasa dışı bir fiilim oldu ne FETÖ ne de başka yasadışı örgüte üye oldum. Benim FETÖ tarafından üyeliğe kabul edilmem mümkün değildir. FETÖ’nün beni örgüt üyesi yapması, darbe teşebbüsünde bana rol vermesi hayatın olağan akışına aykırıdır.” demiş ve şunu da eklemiş: “Dışı hayli süslü cemaat vazosu, 15 Temmuz’da bir darbe ile yere düştü, paramparça oldu. İçinden yüz kızartıcı ayıplar, kusurlar, illet ve cürümler orta yere saçıldı.”
Doğruları konuşmamış, kıvırmış, salağa yatmış yine!.. Özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonra orada kalmaya devam edip darbe gününe kadar algı yönetimine hizmet edip şimdi hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi yapması; en basit ifadeyle yalandır, aptala yatmaktır, milleti de aptal yerine koymaktır!.. Ürettikleri CD’leri, iftira toplantılarını, yaptıkları hakaretleri; insanların namusuna, onuruna, haysiyetine, ailesine uzattıkları dilleri herkes gördü. Onun içlerinde bulunup da bunları fark etmemesi mümkün değil. Yazdığı gazetede, içinde bulunduğu medya grubunda her gün Reis’e ve hükûmetine karşı tehditler, şantajlar havada uçuşuyordu; Ali Bulaç da onların istediği gibi yazıp çiziyor, Reis’i ve kadrosunu yıpratmak, yok etmek için var gücüyle çalışıyordu. Kendisine dostane yapılan eleştirilerin hiçbirine kulak asmıyor, FETÖ ağzıyla algı yönetimine son sürat devam ediyordu. Şimdi ise masum, mağdur ve saf!..
Mümtaz’er Türköne ise savunmasında çok daha ileri gidip “15 Temmuz darbesinin arka planda engellenmesinde çaba harcayan kim var diye sorarlarsa ilk sırada ben varım. Benim büstümün dikilmesi gerekiyor. Vasiyetimdir, öyle bir şey olursa büstümü Çağlayan Adliyesi’nin önüne diksinler.” demiş. Hay hay!.. Lanetullah’ın büstüyle yan yana dikelim mi?
Darbe tehdidinde bulunan, Reis’in idamını isteyen kendisi değildi sanki…
Benzer savunmaları; Nazlı Ilıcak, A. Turan Alkan, Hidayet Karaca, Şahin Alpay, Mustafa Ünal, Altan kardeşler vb. kişilerden de gördük ve göreceğiz.
Hepsi yalan söylüyor, ikiyüzlü davranıyor, kıvırıyor, salağa yatıyor ve bizleri de salak yerine koyuyor.
Hepsi oradaydı ve onlarla beraberdi. Darbe başarılı olsaydı; onlar dışarıda ve hizmetlerinin karşılığını almış olacaklar, bizler ise içeride olacaktık…