Hani şu ünlü Japonya fotoğraflarında, yürüyüş yolunu baştanbaşa pembeye boyamış, başları renklerle hoş kocaman ağaçlar var ya… İşte onların adı Sakura. Japon kiraz ağacı yani.
İki tarafı kiraz ağaçlarıyla çevrili bu yolda, insanların kiraz çiçeklerinin hem rengarenk cümbüşünü seyreder, hem emsalsiz bir rüyanın içinde yürürler.
Bu güzel yolun çok az insanın bildiği bir sırrı vardır. Okuduklarıma göre, o kiraz ağaçları yıllar önce bir hayat dersi versin diye dikilmiştir oraya. Onların en tatlı meyvesi, en güzel çiçeği, en diri yaprağı o “hayat dersi”dir. Anlayana.
Japon savaş ustası, samuraylar dikmiştir o ağaçları. Onlar da biliyordu ki, samurayların çoğu ölümüne düelloya girdikleri için, genç yaşta hayata veda eder. Yaşlanmaya fırsat bulamazlar. Cesetleri genç ve yakışıklıdır. Bu gerçek, kiraz çiçekleriyle aynı yazgıyı paylaştıklarını hatırlatır samuraylara.
Kiraz çiçekleri, diğer ağaçların çiçeklerinin aksine, en çok güzelleştiği, en çok parladığı yaşa eriştiği anda dökülür. Solmadan düşerler dalından. Yıpranmadan verirler son nefeslerini. Erkenden terk ederler dünya ağacını. O ünlü fotoğraflarda, yolu pembeye, kırmızıya, beyaza boyayan işte bu sırdır.
Bu sırrın ayaklar altında kalmasına razı olmadı gönlüm. Sakura ağaçlarının fısıltısını “lezzetleri tahrip edeni hatırla”tan Peygamber[asm] sözüyle çerçevelemek istedim..
Ömrünün kısa olduğunu bilen, hemen gelip geçtiğini fark eden insan, dünyaya daha çok güzellik katar, sonsuzluğa daha sahici meyveler hazırlar. Öleceğini bilmek, hayatı zehir etmez insana. Aksine sınırlı olduğunu bilmenin sorumluluğuyla, emaneti taşımanın duyarlılığıyla daha güzel bir hayat koyar ortaya.
Bedeni bir kiraz çiçeği gibi düşünce dalından, buralı olmadığımızı söyler bize. Sonsuz bahara alıştırır tenimizi. Ölümü sevdirir bize. Ölümün perdesi ardındaki ebediyeti fısıldar. Alıştığımız rüyadan uyandırır. Gönlümüzü açar gerçeğe.
Vesilesiyle, başta Afrin şehitlerimiz olmak üzere, cümle şühedamıza rahmet duası edelim. Allah şehadetlerini kabul etsin. Canlarının düştüğü yolu güzellerin ve iyilerin yurdu eylesin.