Buz gibi odalarla dolu kocaman binalar diktiler yurduma, içinede ömrünün son demlerini yaşayan anne babalarını koydular. Adına da huzurevi dediler artık ne kadar doğruysa. Oysa huzur hiç uğramamış sanki bu yerlere. Eskiden böyle miydi, evlerimizde büyüklerimiz ve yaşlılarımız bereket sebebimizdi. Onları nimet bilir, onların yüzü suyu hürmetine belalar üzerimizden defolur derlerdi. Artık kocaman evlerde onlara bir yer bulamaz olduk. Toplumda normalleşen her şey gibi büyüklerinde evden uzak bu yerlere bırakılması sıradanlaştı. Bu evlerin zorunlu konuklarının gönüllerinde ne şimşekler çarpıp ne fırtınalar koptuğunu kim bilir? Burada yaşamak zorunda bırakılan baş tacımız olan büyüklerimiz içlerinde neler biriktirdiler. Evlerimiz büyüdü, imkânlarımız arttı, yaşam standartlarımız yükseldi, geliştik, modernleştik, son model teknolojilere sahip olduk ama bizim bugünlere gelmemizi sağlayan anne babalarımıza vermemiz gereken kıymeti unuttuk. Ne evimizde ne de gönlümüzde bir yer bulamadık, sığdıramadık! Vakit ayıramadığımız büyüklerimizi yaşlı bakım evlerine bırakınca orda bütün ihtiyaçları karşılanacak hem de kendilerini yalnız hissetmeyecekler diye kendi kendimizi teselli ederek vicdanlarımızı rahatlattık. Aklımıza düştükçe ya da fırsat buldukça ziyaretlerine gidip evlatlık görevimizi yaptığımızı zannettik. Yaşlılarımızın ağızlarından duyduğumuz “beni huzurevine bırakın sizin huzurunuz kaçmasın” sözlerini içten söyledikleri sanılmasın. Hangi anne baba böyle bir şey ister ki. Ama sorulduğunda “kendisi istedi biz ne diyebilirdik” diyerek vicdanlarını rahatlattık. Acaba daha çocuklar küçük yaşta kreşe bırakıldığı için yaşlanınca anne babaların huzurevine bırakılması onun bir karşılığı mıdır? Bilmem siz ne düşünürsünüz. Anne babalar ne kadar çocuk olursa olsun bakar da ama çocuklar anne babalarını ne gariptir ki bir yere sığdıramaz oldular.
Huzurevinde kalan bir anne şöyle anlatır içi yanarak:
“Sık sık uğrarım diyerek beni buraya getirmişlerdi. Huzurevi de demediler de yaşlı bakım evi dediler. Aylar geçmiş hiç ziyarete gelmemişlerdi. İşleri yoğun bana ayıracak zamanları yoktu herhalde, torunlar da unutmuştu beni. Yanıma uğrayan arkadaşından aldım haberini. Yeni eve taşınmışsın büyük mü büyükmüş, yeni evine yeni eşyalar da alıp eskileri atmışsın tıpkı beni de attığın gibi. Koca evine bir beni sığdıramadın ya ne diyeyim evladım sana. Anacığım götüreyim de yeni evimi göstereyim deyip de göstermedin bana. Arkadaşına demişsin ki anneler gününde uğrayayım yanına özlemle bekledim de seni gelmedin. Ne kadar üzüldüm biliyor musun? Ben artık anneler gününü sevmez oldum, acı veriyor bana. Bana anne diyen olmadıktan sonra, anneler gününün ne önemi var değil mi? Ölene imrenilir mi hiç? İmreniyor işte insan burada. Ölen birini duyduğumda Allah’ım darısı başıma diyorum günah olduğunu bile bile. İnsanı mutlu eden ve ayakta tutan hayalleri ve beklentileri olmayınca yaşamak ölümden beter geliyor. Nerden icat edilmiş, kim icat etmiş bu huzursuz evleri, anneler günü babalar günü denen tek günlük sahte günleri! Annelerini babalarını yaşlanınca bu evlere terk etsin sonra da bu tek günlük anne baba günlerinde ziyaret edip de vicdanlarını rahatlasınlar diye mi? Arkadaşın bana anlatıyor anne babasına bakmış yanında vefat etmişler, elinden geleni yapmış. İçten içe imrendim, imrenmedim desem yalan olur. Siz beni ne kadar buraya terk edip unutsanız da ben sizi bir an bile kalbimden ve aklımdan çıkaramıyorum yavrum belki gelirsin diye bir an bile vazgeçmeden her kapı açıldığında kafamı çevirmekten vazgeçmiyorum belki gelirsin diye her zaman yolunu gözlüyorum seni beklemekten bir an bile vazgeçmeyeceğim yavrum!”, ne kadar da acı!
Rabbimiz şöyle emretti:” Sadece Allah’a ibadet edeceksiniz. Ana ve babanıza iyi davranacaksınız. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara “of!” bile deme! Onları azarlama! Onlara saygıyla hitap et! Onlara merhamet ederek tevazukanatlarını aç da, “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl şefkatle büyüttülerse, sen de onlara öyle merhamet et, de! ”İsrâSuresi (17, 23-24)
Allah bu ayetin sırrına mazhar olmayı hepimize nasip eylesin!