Solculuk oynamaya bayılan muhafazakâr entelektüellerimiz var. Kemalizm’e sığınan sol tandanslı şuursuz galeyanı hareketi geçiren hemen her olayda, suni bir “bakın ben de eleştiriyorum’’ imajı çizmeye çalışan gevşek tipler…
İçine teröristinin, Moskofçusunun, Amerikancısının katıştığı Sol cephede bile, bu gevşek tiplerden pek bulamazsınız. Bulsanız da hiçbiri kendi temel argümanlarından vazgeçmez. Vicdanlı olanı yeri geldi mi özeleştirisini yapar fakat kimlikleşmiş ezber çizgisinden taşmaz. Karşı ideolojiye yaranmak, öteki zihniyete yaklaşmak gibi bir derdi yoktur. Ortak bir muhalefet dili aramaz. Küçümser, yok sayar ve yoluna devam eder. Asırlık zihin hipnozunu, dayatılmış eleştirel düzlemi, tetikçi kitle iletişim organlarını arkasına alır ve konumlandığı sosyo-politik mevzii net bir duruşla korur.
‘’Bizim’’ mahallede durum biraz farklı. Giderek derece atlayan ve mide bulandırıcı hale bürünen bir omurgasızlaşma söz konusu. Unutkan, haysiyetsiz ve oynak tepkiler… Eleştiri adı altında; gerçekleri görmezden gelen, kaosu güçlendiren ve haini daha çok azdıran belli başlı fikircikler kusuyorlar. Üstelik son derece temkinliler. Temkinli, daha doğrusu kaçak… “Yüzyıldır bize çemkirenlere, haine, teröriste kucak açanlara şirin gözükelim ama bizimkilerin de canını sıkmayalım” mantığı…
Sebeplerini bilemiyorum. Maddi ve manevi, herkesin kendine has geçerli nedenleri bulunabilir. Popülarite arzusu, hiyerarşik tatminsizlikler, makamsal/mevkisel hayal kırıklıkları… Kim neyin derdinde bilmiyorum ama yapıcı muhalefetin bu olmadığını biliyorum.
Tabii ki kimseye “eleştirmeyeceksin’’ deme hakkımız yok. Bunu diyebilecek kadar trolleşmiş yardakçıların bizim fikir çemberimizde de yeri yok üstelik. Eleştireceğiz, en çok biz eleştireceğiz hatta. Ama neyi neden tenkit ettiğimizi bilecek, kansıza alan açan toyluklara fırsat vermemeye çalışacağız. Böyle olmak zorundayız.
Ek olarak…
Ilımlı, kucaklayıcı bir edayla sığ ve sinsi fikirler türetip fitne odaklarına hizmet edenlerin yanında, her eleştiriye fitne yaftası vurup verimli muhalefeti silikleştiren bir kesim var. Satıhçı ve yontulamaz bir kafa… Evet hafızaları kuvvetli, evet yerli ve milliler… Ama sosyolojik ve tarihi çapta derinlikli okumalara kapalılar. Karşıt ideolojik taassuplara kin güderken, aslında kendi statükolarından kurtulamadıklarının farkında değiller.
Bu şekilde iki dengesiz klik var içimizde. Ve “biz”i işgal etmiş vaziyetteler…
Hepimiz biliyoruz ki, yolunda gitmeyen çok önemli meseleler var. Orta ve uzun vadede, devlet/toplum kadrajında ontolojik sarsılmalar, çöküşler doğuracak hassas meseleler… Gafletle ihanetin birbirine karıştığı bu şiddetli işgal; tüm bu meseleleri enine boyuna tartışabilmemizin önüne asırlık tabularımızdan belki daha kalın duvarlar örüyor.
Şimdi biz ne yapalım?
Bu duvarları yıkmadan, aynı zihin mıntıkasının üstüne güçlü, gösterişli, korunaklı bir kale inşa edilebileceğine mi inanalım?..