Herkesin beklentisi maça Galatasaray’ın sert bir baskıyla başlayarak Fenerbahçe’yi kendi sahasına hapsedeceği yönündeydi. Ancak tam tersine sahada tedirgin bir Galatasaray, cüretkâr bir Fenerbahçe vardı. Ersun Yanal, rakibini çok iyi çalışmış olacak ki ilk 20-25 dakika boyunca Galatasaray, hücum adına neredeyse hiçbir şey ortaya koyamazken kalesinde ise önemli sayılabilecek birkaç önemli pozisyon verdiğini de gözlemledik.
Bu bölümde Fenerbahçe’nin hücum ayakları biraz daha becerikli olabilse skor bulmaları işten bile değildi. Özellikle sadece takımının değil sahanın da tartışmasız en kötü ismi olan Dirar’ın anlaşılmaz pas hataları Fenerbahçe’ye adeta el freni oldu.
İlk yarının ikinci bölümünde maç dengeli bir hale gelirken Galatasaray’ın Lemina ile kaleyi 2 kez yoklaması dışında kaydadeğer başka bir aksiyon olmadı.
İlk yarıda dengelenen oyun ikinci yarıda da aynı minvalde sürdü. Bu yarıda biri tartışmalı penaltı pozisyonunda olmak üzere oyun sıkça dururken ortaya oldukça sıkıcı bir futbol maçı çıktı. Maçın en iyisi Luis Gustavo’nun Lemina’ya yaptığı müdahale, öncesinde VAR hakemine takılan Babel’in elle oynama pozisyonu olmasa bariz bir penaltıydı. Bunun dışında futbol adına heyecan veren hiçbir pozisyon ya da harekete şahit olmadık. Her iki takım da dakikaların da ilerlemesiyle beraberliğe razı kontrollü bir oyuna dönerken maç da olması gerektiği gibi golsüz bitti.
Geceden akılda kalan iki şey ise Kruse’nin İstiklal Marşımızı eksiksiz okuması ve maçın hakemi Cüneyt Çakır’ın başarılı performansıydı.
Gecenin sonunda stattan evine mutlu dönen tarafın ise eksiklerine ve deplasmanda olmasına rağmen fiziki açıdan rakibinden daha hazır ve konsantre gözüken Fenerbahçe olduğunu düşünüyorum.
Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim’in ise bu kadar yıldızı bir arada oynatabilecek bir oyun planını henüz belirleyemediğini gözlemledik. Takım böyle oynamaya devam ederse Terim’e yönelik eleştirilerin dozu artacaktır.