Her şeyden önce bu yazımı mensup olduğunuz cemaat, dernek, siyasi partiye veya karşıtlarına göre okumamanızı istirham ediyorum.
Belki eskiden de öyleydi ama günümüzde sizin söylediğinizi değil herkes kendi arzu ettiğini anlaması moda. Bu eleştirinin merkezine kendim dâhil hemen herkes kendini yerleştirerek bir nefis muhasebesi yapabilmeli, yapmalı.
Bu girizgâhtan sonra asıl maksadımızı anlatmaya çalışayım:
Kabul veya inkâr olaylarının temeli sadece ve sadece “menfaat”e mi dayalı olmalıdır?
Her şeyin tozpembe olduğu bir dünya elbette mümkün değil. Ama her şeye rağmen o kadar da kötü bir dünya hayatı da olmamalı. Hemen her şeyin kıstası “menfaat” olmamalı.
Yani size menfaat sağlanıyorsa şirin görmek, sizin menfaatlerinize engel olunuyorsa zinhar karşı olmak mıdır ideal olan? Elbette ki hayır.
Bir Müslüman “Rüzgârgülü” olamaz, olmamalı. Rüzgârın estiği yere göre konumlanmak bize asla yakışmaz.
İnsanoğlu, yaratılışı gereği hata yapmaya meyillidir. Asıl önemli olan edindiği öğretiler doğrultusunda bu hatasını görebilmesi ve hatasından gerisin geriye dönebilmesidir.
Diğer bir deyişle bir hatalardan arınmak durumundadır insan: “Zararın neresinden dönerseniz kârdır.” Hata/yanlışın dini, cemaati, partisi, iktidarı, muhalefeti olmaz: Hata, hatadır! Kim yaparsa yapsın hatadan dönmek fazilettir. Müslüman, güce göre konumlanmaz. Güçlüden değil, haklıdan yana tarafını belli eder. Hakk’ın ve haklının yanında olmalıdır.
Üstüne basa basa vurgulamak lazım: Kimin ne kadar yaşayacağının bir garantisi yok. Üstüne üstlük iman sahibi iken son nefesinizi bir Mü’min olarak vereceğinizin de bir garantisi yok. Öyle ise nefes alıp verebildiğiniz sürece günahlarınızdan/hatalarınızdan dönebilme, tövbe edebilme imkânınız var demektir. Fakat bu fırsatı geciktirmeden, hemen yapabilmek en doğrusudur.
“Şeyhim doğrusunu bilir, âbimin bir bildiği vardır, benim liderim hata yapmaz, patron böyle istiyor, hocamdan daha mı iyi bilecek” gibi düşünceler kimseyi kurtaramaz. Bu noktada mü’min feraset sahibi olmak durumundadır.
Gündelik yaşantınızda belli menfaatler elde edebilir, bazı makam ve mevkilere sahip olabilirsiniz. Ama fani olan bu şeyler sizin kurtarıcınız olamaz. Kimsenin sizin yerinize hesaba çekilmeyeceği değişmez gerçeğini asla ve asla hatırınızdan çıkarmayın!..
Dilimizde tüy bitse bile bıkmadan, usanmadan gerçekleri söylemeye devam etmeliyiz. Umarım maksat hâsıl olur. Son sözümüz Kur’an’dan olsun:
“Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver.” ( İsra Suresi;80 )
Gönlünüzden güzellikler eksik olmasın, dostça ve sevgi ile kalın…