Rusya’nın tavrı

Abone Ol

Ermenistan’ın 27 Eylül’de Azerbaycan’a saldırmasından sonra başlayan çatışmalar sürecinde, tavrının nasıl olacağı ile ilgili tüm dikkatler Rusya’ya çevrildi. Rusya’nın 1990 yılına kadar bölge üzerinde bir hâkimiyete sahip olmasının yanında, çok eski tarihlerden beri Azerbaycan ve Ermenistan’ın bulunduğu stratejik öneme sahip Güney Kafkasya’ya verdiği ehemmiyetten dolayı tavrının nasıl olacağı önem kazanmaktadır.

Çatışmalar başladıktan sonra Rusya, gidişatın “endişe verici” olduğunu vurgulayarak, taraflara “acilen bir ateşkesin gerekli olduğu” gibi ifadelerle gidişatı uzaktan takip etmeye başladı. Ancak çatışmalar tersi bir durum seyredince, işgal ettiği toprakları kaybetmeye başlayan Ermenistan’ın acil yardım taleplerinden sonra Rusya ancak aktif olarak harekete geçti.

Rusya, gerçekten iki ülke arasında başlayan çatışmalara ilgisiz mi kalmak istiyordu yoksa politik bazı hesaplar için şimdilik beklemeyi mi yeğliyordu? Rusya’nın Çarlık döneminden beri izlediği politikalara ve Kafkasya’ya verdiği öneme bakılırsa bölgede cereyan eden gelişmelere kayıtsız kalması mümkün değildir.

18. yüzyılın sonlarına kadar Güzey Kafkasya’ya dayanan Rusya, izlediği nüfus ve iskân siyaseti ile bölgenin demografik yapısını değiştirerek kendine göre bir güvenlik alanı oluşturmuştur. Bu süre içinde bölgenin demografik yapısını değiştirmeye yönelik olarak, Rusya’dan Hristiyan topraksız köylüleri, Karadeniz’in kuzeyinden Hristiyan Kozakları, Osmanlı devleti ve İran’dan Ermenileri getirerek bu bölgeye yerleştirmiştir.

Rusya’nın bu girişimi, ince ayrıntılara kadar tasarlanmış, planlanmış ve uygulamaya koyulmuş büyük bir iskân projesidir. Bölgenin kaderini değiştirmiştir.

Özellikle 1828-29 Osmanlı-Rus savaşı ve İran ile Rusya’nın yaptığı Türkmençayı Antlaşması’ndan sonra, Osmanlı devleti ve İran’dan getirilen Ermeniler bugünkü Erivan merkezli olarak Ermenistan coğrafyasına ve Azerbaycan’ın bir parçası olan Karabağ’a yerleştirilmiştir. 1830’lu yıllara kadar Erivan dahil olmak üzere Kafkasya’nın hiçbir yerinde Ermeni nüfusu %30’u aşmıyordu. Yine bu gün %95’i Ermenilerden oluşan Karabağ’ın 1830’lara kadar %78’i Müslüman Türklerden oluşuyordu.

Rusya, bölgeyi Osmanlı devletinden tamamen ayırmak ve kaderini değiştirmek için takip ettiği nüfus politikası ile yapay bir devlet olarak Ermenistan’ı oluşturarak Osmanlı devleti ile doğu arasına bir set çekmiştir. Ayrıca 1827 yılında ilhak ettiği Karabağ’ın da yapısını değiştirerek, güven duyacağı bir alan oluşturmuştur.

Bu politikaların sonucu olarak bugün bölge haritasına bakıldığında, Türkiye ile Azerbaycan arasında, dolayısıyla Orta Asya’ya giden yol üzerinde bir set olarak Ermenistan’ın yerleştirilmiş olduğu görülecektir. Yine Azerbaycan’ın içinde, demografik yapısı değiştirilmiş, yönü Rusya ve Ermenistan’a dönük, stratejik konumdaki Karabağ bulunmaktadır.

Bölgenin demografik yapısını kendi şartlarına göre tarihi süreç içinde değiştiren Rusya’nın Kafkasya’daki gelişmelere ilgisiz kalması bu nedenle elbette beklenemez. Kaldı ki şu anda da Rusya dış politikasında Ermenistan özel bir yere sahiptir. Ermenistan’ın da aralarında bulunduğu güvenlik iş birliği teşkilatı gereği Ermenistan’a yapılacak olan bir saldırıda Rusya yardım yapmakla yükümlüdür.

Bu zamana kadar savaşın Azerbaycan toprağında olduğunu vurgulayan Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanlarını Moskova’ya çağırarak gidişata şimdi aktif olarak müdahil olmuştur. İşgal edilen toprakların bir kısmını kurtaran Azerbaycan’ın bu süreci tamamlaması kolay olmayacak gibi görünmektedir.

Rusya’nın tavrının her zaman Ermenistan tarafında olmasının yanında, bölge dışı aktörlerin Ermenistan’ı kışkırtıcı politikaları bu anlamda kaygı vericidir.