Dugin ile görüşmeler-I
Öncelikle az ya da çok ama Rusya’nın Türkiye ve Ortadoğu’ya bakışında bir değişim olduğunu söylemem gerekir. Bu değişimin dinamiklerini doğru okumanın Türkiye’nin Ortadoğu politikasını daha etkin yürütmesine katkı sağlayacağını düşünüyorum. Artık güney komşumuz olarak Rusya var. Ve daha uzun yıllar komşumuz olarak kalacağını düşünmek yanlış olmayacaktır. Aslında Avrupa için olduğu kadar Rusya için de Türkiye-İran hattı aşılmaması gereken son sınırdır. Bu sınırın aşılması Hazar havzasını ve müteakiben Rusya ana karasını istikrarsızlaştırmanın yolunu hızla açabilir. Rusya bunu çok iyi biliyor. Tabii ki diğer küresel ve bölgesel aktörlerle ilişkilerini de bu kapsamda ve uzun süreli olarak dizayn etmeye çalışıyor. S-400 füze sisteminin alımıyla daha ileri seviyeye taşınan Türk-Rus ilişkileri bölgede kalıcı istikrar etkisi oluştururken, Rusya’nın Suriye’de konuşlandırdığı S-400 sistemlerine rağmen İsrail’in zaman zaman Suriye içlerindeki bazı yerleri savaş uçakları ile vurabilmesi birtakım soruları da gündeme getiriyor.
İsrail bölge için tehdit
Bu paradoksal durumu Dugin’e sorduğumda aldığım cevap ilginçti. İsrail’in hava kuvvetleri ile Suriye’deki bazı hedefleri vurmasının Rusya’nın bilgisi dahilinde gerçekleştiğini, İsrail ile daha ileri bir sıcak temastan kaçındıklarını ifade etti. Bu nedenle olayın dış politik bir yönü olduğunu, Rusya’nın Suriye’de konuşlandırdığı S-400 füze sistemleri ile bir ilgisinin bulunmadığını belirtti. Aynı şekilde Rakka ve Deyrizor bölgelerinde ABD desteğindeki PYD’li terörist gruplar ile İran desteğindeki Haşdi Şabi güçleri ve Suriye Rejim güçlerinin birbirlerine çok yakın bir pozisyonda olduklarını, bu durumun tehlikeli bir çatışmaya dönme ihtimalinin olup olmadığını sordum. Böyle bir çatışmayı arzu etmediklerini belirtti. Zira Rusya bölgede gerilimin daha da artmasını istememekte bu nedenle de İsrail ile olduğu gibi ABD’yle de sıcak bir çatışmadan kaçınmaktadır diye söyledi. Bu arada İsrail’in nükleer silah kapasitesine sahip olmasının bölge barışı için bir tehdit oluşturduğunu da ifade etti.
Rusya Esed’i değil Baas’ı destekliyor
Belki de görüşmenin en ilginç anlarından biri de Suriye’deki rejimi konuşmaya başladığımız zaman gerçekleşti. Suriye’de Esed’in durumu ve Rejimin geleceğinin ne olacağını sorduğumda Sayın Dugin’in “Biz Esed’i desteklemiyoruz, Suriye rejimini destekliyoruz” demesi çok ilginçti. Zira bunun gerçekleştiğini sahada görebilirsek Rusya’nın Suriye politikasında bir paradigma değişimine gittiğini de anlamış oluruz. Böylece Suriye’de barışın tesisi için bir siyasal zeminin de oluşturulabilmesi yönünde ciddi umut ışığı belirmiş olur. Ayrıca Rusya artık meşruluğunu yitirmiş ve aklanabilmesi mümkün olmayan önemli bir yükten de kurtularak bir taşla iki kuş misali aynı anda iki olumlu durumu gerçekleştirebilmesi mümkün hale gelebilir.
PKK ve PYD aynı
Rusya’nın PYD’ye bakışı konusunda yaptığımız konuşma da diğer önemli bir konuydu. Uzunca süren bu konudaki konuşmadan anladığım Rusya’nın artık PYD oluşumuna karşı bir düşünce değişikliğine gitmiş olduğudur. Öncelikle Sayın Dugin’in PYD’yi PKK ile aynı çizgide ve terörist olarak nitelendirdiğini belirtmek isterim. Anladığım husus artık Rusya PYD’yi kendisinin kullanabileceği bir argüman olarak görmüyor. Kısacası Rusya PYD’yi tamamen Amerikan malı bir araç olarak düşünüyor. Ve bu kapsamda Türkiye’nin Afrin’i dört yönden kuşatarak izole etmesini de terörle mücadele açısından olumlu görüyor. Bu durum bölgedeki Kürt oluşumlarla ilgili Ruslar’ın planları olmadığı anlamına gelmez. Elbette her zaman Rusya’nın bir “B” planı vardır. Ancak burada üzerinde durulması gereken iki önemli husus var. Birincisi mevcut durumda Rusya PYD’ye eskisi kadar yakın görünmüyor. Afrin’in dışında kısa süre önce DSG sözcüsü Talal Sülo’nun Türkiye’ye sığınmasının arka planında Rusya’nın PYD’ye eskisinden daha uzak olmasının etkisi olduğu söylenebilir. Aynı şekilde pazar günü Antalya’da Türkiye, Rusya ve İran dış işleri bakanlarının bir araya geldiği toplantıda Türkiye’nin PYD konusundaki çekincelerinin güçlü bir şekilde kabul edilmesi de bir bakıma bu durumu doğrulayan diğer önemli bir gelişmedir.
Rusya IKBY’ye yönelebilir
Diğer husus ise Rusya’nın bölgedeki Kürtler bağlamında yeni stratejisi ne olabilir? Bunu zaman gösterecek ama her halükârda yeni stratejinin PYD üzerinden ABD karşıtlığını içinde barındıracağını öngörmek mümkün. Daha barışçı ve Türkiye’nin politikalarına daha yakın bir stratejiye bu yeni stratejinin evrilmesi, özellikle Türkiye’nin ÖSO bağlamında Rusya’yı yönlendirebilmesi ağırlık kazanabilir. Kuzey Irak Yönetimi’yle meydana gelen deprem sonrası iyi ilişkilerin yeniden ve kısa sürede tesisi edilmeye çalışılması, bölgedeki mağdurlara Türkiye’nin yardım götüren ilk ülke olması bölgedeki stratejik dengelerin daha fazla Türkiye lehine dönmesine yardımcı olabilir. Şimdi mevcut konjonktürde bu tür değişim sinyalleri görülürken Rusya, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ve İran’la oluşturulacak daha güçlü işbirliği sayesinde Türkiye Terörle mücadelesinde başarıyı kalıcı hale daha hızlı dönüştürebilir.
BBC belgeledi
Türkiye açısından Ortadoğu’daki gelişmeler öncelikle güvenlik sorunu bakımından değerlendirilirken, DAEŞ’le mücadele adı altında bölgedeki askeri varlığını her geçen gün daha da fazla arttıran ABD’nin PYD üzerinden bölgedeki niyetleri, uygulamadaki tutarsızlar gün yüzüne çıktıkça daha belirgin hale gelmeye başladı. DAEŞ’in ABD ve Avrupa gibi küresel güçlerin bir taşeronu olduğunu, Ortadoğu’da bölgeyi dizayn etme ve PYD/PKK’ya meşruiyet kazandırıp onlara alan açmada bir vasıta olarak kullanıldığını ve hatta PKK/PYD ile DAEŞ’in aralarında irtibat bulunduğunu yaklaşık bir buçuk yıl önce söylemiştim. Şimdi bundan sonraki önemli gelişmeler dikkat çekmek istiyorum. DAEŞ militanlarının güvenlikli bir şekilde bölgeden ayrıldıkları Kraliçe’nin talimatıyla(!) BBC muhabirleri tarafından dünya medyasına servis edildi. Bu durum net bir şekilde ABD ile İngiltere arasında Ortadoğu’daki çıkarları açısından bir çatışma halinin yaşandığını göstermektedir. 28 Ocak 2017 tarihinde Almanya Şansölyesi’nden önce İngiltere Başbakanı Teresa May’in Türkiye’ye yaptığı ziyaretteki gündem maddeleri de aslında bu durumun ipuçlarını bize vermekteydi. Suriye ve Irak konuları görüşülmüş, ticaret hacminin artırılması ve “Savaş Uçağı” projesi… Ortadoğu açısından konuya bakacak olursak PYD/PKK’dan başka dostu olmayan, politik, sosyolojik ve psikolojik yalnızlığa doğru hızla sürüklenen ABD ile İngiltere’nin de sorunlarının olması, oluşturulan eksene Türkiye üzerinden kısmen de olsa İngiltere’nin de dahil edilmesinin yolunu açabilir ve bu durum aynı zamanda Avrupa’da da dengenin Türkiye lehine işletilebilmesi bakımından önemlidir. Diğer önemli konu ise bölgeden ayrılan DAEŞ militanlarının bundan sonra ne yapacakları (nasıl kullanılacakları).
Yeni strateji düşünülmeli
Şuana kadar Suriye ve Irak’tan yaklaşık 5 bin DAEŞ militanının başta Ortadoğu olmak üzere diğer ülkelere gönderildikleri ve bu ülkelerde açık ve kapalı hücreler şeklinde bulundukları yönünde tahmine dayalı bilgiler var. Bundan sonra DAEŞ’in yakın gelecekte mevcut klasik çizgisinden “Postcihadist” tarzda yeni bir duruma dönüşebilme ihtimali dikkate alınmalı ve buna göre belki de yeni stratejiler düşünülmelidir. Ancak her hâlükârda bu teröristlerin sahipsiz kalmayacaklarını, zamanı geldiğinde yeniden kullanılacaklarını ve hatta bunun süreç içinde birden fazla kere tekrar edeceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Terörsüz ve huzur dolu günler dileğiyle.
Dr. Eray Güçlüer (solda) Alexander Dugin (sağda)