Karakter ve müfredatını üretim, bölüşüm ve harcama yaklaşımı bağlamında ele alabileceğimiz İslâm İktisadî Esasları’nın genel çerçevesini ise refah ve felâh meselesi bağlamında ifade edebilmemiz mümkündür. Hüccetü’l-İslâm tarafından hicrî 488 - 495 yılları arasında kaleme alınan İhyâü Ulûmi’d-Dîn eserinin “kazanç ve geçim sağlama adabı” başlıklı on üçüncü kitabında bahsettiği üç çeşit insan karakteri aslında ilgili olan mükelleflerin iktisadî münasebetlerinin bakımından muhatap bulunduğu davranışların mahiyetinin genel çerçevesi ortaya koyar niteliktedir.
Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâlî, ilk karakter insanın bu dünyadaki geçimi ile uğraşıp âhiret hayatını unutarak helâk olan insanlar olduğunu; ikinci karakter insanın ise tamamen âhiret hayatına yoğunlaşarak bu dünyadaki geçimlerini unutarak ifrada düşen insanlar olduğunu belirtir. İmam Gazzâlî’nin bahsettiği üçüncü karakter insan ise âhiret hayatını kurtarmak için dünya geçimi ile uğraşan insanlardır. Hüccetü’l-İslâm bu karakterdeki mükelleflerin, itidale en yakın bulunan kimseleri tarif eden muktesid derecesinde olduğunu belirtir.
Nihayetinde söz konusu üç karakter, ilgili mükelleflerin iktisadî münasebetlerinin bakımından muhatap bulunduğu davranışların mahiyetinin genel çerçevesini izah etmektedir. İlgili mükelleflerin, iktisadî münasebetlerinin bakımından muhatabı bulunduğu davranışların mahiyetinin genel çerçevesine dair Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet’in buyurdukları ortadadır.
Allah’ın sana verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma! Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma! Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez. (Kasas Suresi, 77. Ayet)
Kim bu geçici dünyayı isterse burada istediğimiz kimseye diledi-ğimiz şeyleri veririz; sonra da onu cehenneme göndeririz; oraya kınanmış ve kovulmuş olarak girer. Kim de âhireti ister ve bir mümin olarak âhiret için ona yaraşır bir çabayla çalışırsa işte böylelerinin çabaları karşılık görecektir. Hepsine, Rabbinin ihsanından kesintisiz veririz. Rabbinin ihsanı sınırlı değildir. (İsrâ Suresi, 18-20. Ayet)
Nihayetinde gerek Kur’ân-ı Kerîm gerek Sünnet’in buyurdukları ilgili mükelleflerin iktisadî münasebetleri bakımından muhatap bulunduğu davranışların mahiyetinin genel çerçevesini, ilgili olan mükelleflerin, bu dünyanın nimetlerinden faydalanırken, ebedi olan âhiret yurdunu kazanmaktan da geri kalmaması şeklinde ortaya koymaktadır.
Bu bağlamda, gerek Kur’ân-ı Kerîm gerekse Sünnet’in buyurdukları ilgili olan mükelleflerin iktisadî münasebetleri bakımından muhatap bulunduğu davranışların mahiyetinin genel çerçevesini, ilgili bulunan mükelleflerin, bu dünyada geçimlerini sağlarlarken ebedi olan âhiret hayatını yakacak birtakım iş ve davranışlara girmemesi ve böylece bu dünya hayatında refaha, kalıcı âhiret yurdunda da felâha erişebilmesi şeklinde ortaya koymaktadır. Söz konusu bu genel çerçevenin özü ise, ilgili olan mükelleflerin, süregelen iktisadî münasebetleri bakımından muhatabı bulunduğu bütün davranışlarında (çalışmak, kazanmak, harcamak veya üretim, bölüşüm, harcama), Allah Teâlâ’nın rızâsına nail olabilmesi başka bir deyişle muhatap olduğu tüm davranışlarında, Allah Teâlâ’nın rızâsını kazanabilmesidir.