Meseleyi, meselenin istediği zaviyeden ele almazsanız çözümsüzlük girdabında boğulur gidersiniz. Hadiselerin arkasından giden olmak farklıdır, hadiseleri peşinden sürüklemek farklıdır. Aksiyoner değil reaksiyoner bir tavırla üzerine gidilen meselelerde kontrol sizde olmaz ve karşı tarafın yaptığı hamlelere karşı sürekli savunma durumunda kalırsınız.
Politika savaşın devamı, savaş da politikanın başka araçlarla devamıdır.
Reel politik denilen şey, kimin masaya yumruğu vurduğuyla alakalıdır… Masaya yumruğunu kim vuruyorsa onun politikası yürür.
Sınırları fiili durumlar belirler. Öyle uluslararası antlaşmalarmış, çizilen sınırlarmış bunlar egemen devletlere boyun eğmen veya masaya yumruk vuracak iradenin olup olmamasıyla alakalıdır.
Rusya’nın Kırım’da yaptığı budur. Amerika’nın Irak’ta yaptığı budur. İsrail’in Filistin’de yaptığı budur. Ben yapıyorum ve hadi bakalım kim karşı duracaksa çıksın bakalım demektir bu. Güç olma meselesidir özetle…
Bunun için ne yaptığını bilen ve ona göre adım atan devlet anlayışı gereklidir.
Osmanlı sonrasında tüm İslam milleti olarak paramparça edilmiş ve kendi kararlarımızı alma noktasında aciz bir duruma getirilmiştik. Yıllarca birçok bölge fiilen işgal altındaydı. Kalan yerlerde ise fiili olarak görünmese de ruhi işgal vardı. İşgalciler kendi askerleriyle bir yeri işgal edip sömürmektense hem ekonomik hem psikolojik faydasını gördükleri için yeni bir yöntem olarak o bölgelerdeki insanlardan devşirdikleri kişiler vasıtasıyla aynı sömürü düzenini sürdürdüler.
Bu durum değişmeye başladığı için yeni planlarla yeni oyunlar sergileniyor şimdi. Emperyalist sömürgeci devletler yöneticilerini devşirmiş olsalar da Müslümanlar üzerindeki hâkimiyetlerini kaybetmeye başladılar ve son on yılda yaşanan savaşların, işgallerin, değiştirilen rejimlerin ve sınırların arkasındaki asıl sebep budur.
Osmanlı sonrası, İslam’ın ruhuna ihanet eden bir rejimle yönetilse de fiilen İşgal edilmemiş tek İslam toprağıdır Anadolu. Sancağın düştüğü ve kalkacağı topraklar… Tarihi olarak ve potansiyel güç olarak bu topraklar, o misyonu yerine getirebilecek güce ve akla sahip olması sebebiyle özellikle bizim ülkemize dönük bitmez tükenmez oyunlar sergilemekteler.
Son zamanlarda Papa’nın da dahliyle Batı devletlerinin birbiri ardınca “Ermeni soykırım” kartını oynamaları, ikiyüzlülükleriyle beraber çaresizliklerinin göstergesidir aslında. Bu kararı alan ülkelerin yaptıkları katliamları hepimiz biliyoruz, bunları tekrar yazmanın gereği yok. Fakat özellikle “içimizde olan” kuruluşunu bile Ermenilerden el konulan matbaa makineleriyle yapan Cumhuriyet gazetesinin ve doğuda Ermeni çetelerinin katliamına uğradıktan sonra onlara karşı harekete geçip doğal olarak savaşan Kürtleri temsil ediyormuş gibi davranan HDP’nin, sadece hükümete vurmak için bir millete “soykırımcı” yaftası yapıştırma gayretlerini de yazmadan edemedim.
Sistem, böyle çarpık nesiller doğuran sistem… İnanç bilmez, vatan bilmez, mukaddesat bilmez, kardeşlik bilmez, ecdat bilmez, geçmiş bilmez, gelecek bilmez Batıcı zihin yapısı böyledir işte.
Vatan anlayışları menfaate odaklı, bu topraklarla hiçbir aidiyeti olmayan ve her fırsatta ihanet eden bir anlayıştır sadece.
Batı’nın sömürgeci devletleri, varlıklarını sürdürmek için Müslümanları kontrol altında tutarak topraklarını sömürmek üzerine inşa ettikleri düzenlerinin yıkılmaması için her şeyi yapmaya hazır.
Bu düzenin önündeki en büyük engel ise, hem coğrafi ve tarihi olarak hem de potansiyel güce sahip olması anlamında Türkiye. Yani zaten soykırım kararını alacaklardı da sadece zamanlama meselesiydi aslında alınan bu kararlar. Zamanı geldiğini düşündüler ve kabul ettiler. Bu sadece bir karar almayla kalmayacaktır elbette. Mevcut güçlerin bizi gözüne kestirip yemeye karar vermiş olmalarını anlamak gerek. Ya boyun eğ, yahut bedelini öde yöntemi. Ülke içinde ve dışında bir araya gelmesi mümkün görünmeyen devletlerin ve grupların, bir anda kol kola girmeleri bir anlam ifade etmiyor mu size? Yıllardır birbirleriyle neredeyse kanlı bıçaklı olan bu grupları, birlikte hareket etmeye ve hepsinin Anadolu’yu hedef seçmesinin sebebini biraz düşünmek gerek.
Netice olarak bir sürecin içindeyiz. Ciddi anlamda ya tamamen bağımsızlığımıza kavuşup tarihi misyonumuzu yerine getirecek yahut eskisi gibi boyun eğip onların istediği şekilde yönetilmeye devam edeceğiz.
Rabbim, ümmete zeval vermesin. Bu milleti muhafaza etsin.