“Allah ve Rasûlünü incitenlere Allah, dünyada ve âhirette lânet etmiş ve onlar için aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.” (33 Ahzab 57)
“Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir belâ gelmesinden veya can yakıcı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” (24 Nûr 63)
Önce hep beraber ta gönülden haykırıyoruz:
CANIMIZSIN YA RASÛLALLAH!
İçimizi acıtan şeyler yaşıyoruz ne yazık ki. Allah Rasûlü Efendimize (sas) hakaret edebilenler var maalesef şu memlekette. Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Selleme hakaret edenlerin kötü ve dehşet verici sonlarına pek çok şahit oluyoruz. Çünkü Allah Celle Celalühü, Sevgili Peygamberine kıyamaz.
Bir LGBT isyan ve pisliği çıktı ki gün geçtikçe azgınlaşmakta ve edebi, ahlakı, hayâyı yok ettiği gibi en büyük kutsallarımıza da saldırmaya başladı.
Düşünebiliyor musunuz? Niye bu hale geldik? Nasıl bu noktaya geldik? Hırvatistan, Bulgaristan ve Macaristan çekilmişken, biz Müslüman bir millet olarak niye kaldık? Ve bunun ismi neden İstanbul Sözleşmesi oldu? Kim, kimden, neyin intikamını aldı? Şimdi aldığım bir habere göre Cumhurbaşkanı çekileceğimizi söylemiş ki bu bizi ne kadar da sevindirdi. Ama bu giden nesiller nasıl ıslah olacak? Ne dersiniz? İki yıldır sanki en çok bu konularda yazdık.
Eski kavimlerin helâk sebepleri her çeşidiyle yaşıyor maalesef dünyamızda ve müthiş bir ilerleme kaydediyor. Virüs falan hiç etkilemiyor. Bizim insanlarımız da maalesef aynı hızla katılıyor. Vaz geçelim günahlardan ve dönelim Allah’a diyen var mı dersiniz?
Bu üzücü sebeplerle bu günkü yazımız Allah Rasülü sas Efendimizin önemine dair oldu.
“PEYGAMBER MÜ’MİNLERE CANLARINDAN DAHA EVLÂDIR.”
Hz. Peygamber’in (sas) mü’minlere yakınlığı hangi derecededir? Cenab-ı Hak bir ayet-i kerimede şöyle buyurur:
“Peygamber mü’minlere canlarından daha evlâdır.”33 Ahzab 6.
İşte yakınlığın derecesi…
Bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulur:
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizden biriniz için ben; anne ve babasından ve çocuğundan daha sevgili olmadıkça (hakkıyla) îman etmiş olamaz.”Buharî, îman 8.
Bu konuya dair Kur’an-ı Kerim’deki âyet-i kerîmelerden pek çok işaretler buluruz. O’nu sevmenin üzerimize farz olduğunu, dolayısıyla O’na itaatin farziyetini de anlamaktayız. İşte bu hâle riâyet eden mü’minlere de şöylece mükâfatları vaat olunur:
“Sizden kim Allah’a ve Rasûlü’ne îman ile itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatı iki kat veririz. Ayrıca biz ona (cennette) bol bir rızık hazırlamışızdır.”33 Ahzab 31.
“Eğer Allah’ı, Peygamberi’ni ve âhiret yurdunu diliyorsanız bilin ki Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”33 Ahzab 29.
MÜJDECİ VE UYARICI
Peygamberimizin (sas) nasıl ve ne için gönderildiğini, O’nu överek şöyle haber verir Rabbimiz:
“Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak (gönderdik).”33 Ahzab 45-46.
Bir âyet-i kerîme var ki; hakîkaten bizi o güzel Rasûl’e daha çok bağlar, daha çok sevmemizi ve hürmet göstererek gereğine uymamızı hatırlatır:
“Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salât ederler. Ey mü’minler! Siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.”33 Ahzab 56.
Evet, O yüce Mevlâ’mız, güzel Habîbi’ni böyle anıyor, böyle kıymetlendiriyor ve şanını yükseltiyor. Melekleri de bu konuda çok titiz davranıyorlar. Ya biz ümmeti? Gerçekten ümmeti olarak bizler de O’na salât-u selâm ediyor muyuz? O’nun getirdiği nizamı, O’nun Sünneti’ni hakkıyla alıp uyguluyor muyuz? Bir de sünneti hafife alanları düşününüz… Ya buna ‘yalakalık’ diyene ne dersiniz?
KUR’AN’A GÖRE RASÛLULLAH (SAS)
“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”3 Âl-i İmran 31.
Âyet-i kerîme ne kadar açık değil midir? O’nu sevmek gerekiyor. O’nu sevmek ise, ancak O’nun Sünnetine tâbî olmakla mümkündür. Bundan sonra ise, Allah’ın sevgisine ulaşmak ve günahlarını bağışlatmak söz konusu olacaktır. Tabii ki, kulun Rabbi tarafından sevilmesi, çok daha büyük bir değerdir.
Bu âyetin devamında da Allah ile birlikte Rasûlü’ne itaatin doğrudan emredildiğini görüyoruz:
“De ki: Allah’a ve Peygamber’e itaat edin. Eğer dönerlerse bilsinler ki Allah kâfirleri asla sevmez.”3 Âl-i İmrân 32.
Bir başka âyet-i kerîme bu konuyu daha da açığa kavuşturur:
“Peygamber size ne verdiyse onu alın, sizi neden men ettiyse ondan geri durun! Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah’ın cezalandırması çetindir.”59 Haşr 7.
İşte ayet açık bir şekilde Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) emir ya da nehiy konusunda hüküm koyma yetkisinin olduğunu haber veriyor.
15 TEMMUZUN SENE-İ DEVRİYESİ
Bir sene daha geçmiş.
Nasıl gün ve günlerdi. Koruyan Rabbimize şükürler olsun.
Rabbimiz vatanımızı ve milletimizi her türlü musibetten muhafaza eylesin.
İşte o gecenin ertesinde yazdığımız destan:
15 TEMMUZ DESTANI
Günlerden on beş Temmuz, iki bin on altı idi,
Milletin doyurduğu hainlerden haber geldi.
Canavarca saldırıyorlardı günahsızlara,
Kurşunlar, bombalar atıyorlardı insanlara…
Unutulmaz bir destan yazdı milletim bu gece,
İlmik ilmik dokudu, hem işledi ince ince…
Dâvâsı Hak idi hepsinin, yoktu hiçbir hîle,
Sığar mı bu mânâ, bilmem ki binlerce dile…
Saflar sıklaştı, gönüller pek yakın oldu o gün,
Ne olduğunu şaşırdı zalimler artık bugün.
Tahmin edemediler böyle bir zevâli asla,
Dönmüşlerdi zindanlara hepsi de, binbir yasla.
Şehadetti iştiyâkı nice kahramanların,
On binlerce yaşlı, genç, erkek ve kadınların…
Nene Hatunlar gibi cesurca atılmışlardı,
Bir anda zalimleri, kanlarında boğmuşlardı.
Gördük ki, yürekler iman dolu, diller zikirde,
Birleşmişti koskoca bir millet, aynı fikirde.
Tanklar, uçaklar, toplar onları sindiremezdi,
Kalplerde yanan imanı, asla söndüremezdi!
Başkomutan haykırdı; “haydin, koşun meydanlara!”
Düşmeliydi bu millet vatanı için yollara…
Hemen kulak vermeliydi okunan salâlara,
Coşkun sular misâli, akmalıydı deryalara…
Bir idik, diri idik, imanla doluyduk o gün,
Hamd ile senâmız, yükseliyor göklere bugün!
Bırakmadık Cennet Vatanı birkaç çapulcuya,
Aldırmadık o an alınan binlerce yaraya…
Şehadet coşkusuyla uğurladık şehitleri,
Gözünü kırpmadan Cennete koşan yiğitleri…
Bu bir iman zaferidir, küffâr çok iyi bilsin,
Nice yiğidimizin hazır olduğunu görsün.
Bir seçkin Peygamberin Ümmetidir ki bu millet,
Hâtemü’l-Enbiyâ’dır, Rahmet Elçisi Muhammed!
Bekliyor Ümmetini şimdi kutlu Cennetinde,
Hazırdır beratı, tutuyor mübarek elinde…
Hainlerin cezası çetindir iyi bilsinler,
“Allah’tan başka galip yoktur,” hem görsünler!
Hüküm sadece Allah’a aittir, anlasınlar,
Kula kulluk yapanlar, ebediyyen mahvolurlar…
Duâsı vardı bu millete topyekûn Ümmetin,
Zulme uğrayan mazlumlarla, nice gariplerin…
Ulaşmıştı göklere bir anda binlerce duâ,
Kabul olmuştu Yüce Rabbimizin huzurunda…
Ey bu dâvâ uğruna can veren vatan evlâdı,
Unutmadın, bu toprakları bırakan ecdâdı!
Sanadır Fatiha’larımız, hakkın helâl eyle,
Allah izin verirse, bizlere şefaat eyle!
Yiğidim korkma, haydi yürü; senindir bu vatan,
Düşme ye’se, koştur hele, bilesin Hakk’tır Dâvân!
Bunun için yetiştirdi seni ananla atan,
Kul ol Rabbine, unutma, budur Hakîkî Dâvân!