Ramazan yaklaşırken… -2

Abone Ol

Bütün bir Ramazan boyunca iftardan sabaha kadar bir arada olacak mıyız? Bundan daha büyük bir mutluluk olabilir mi?

Ramazan sayesinde unuttuğumuz davet geleneğimizi tekrar tazeleyeceğiz. Yoğun işlerimiz, dünyaya dalma, akşamları o melun karakutu karşısında vakit öldürme nedeniyle ihmal ettiğimiz dostlarımızı ramazan gelince hatırlayacağız. Bir düşünün, Ramazan dışında ailece bir araya gelemediğiniz ne kadar dostunuz, akrabanız var? Ramazan’ın bizi yakın dostlarımızla bir araya getirmesi bile yeter Allah’a şükretmek için.

Ramazan’da bir şeyi daha hatırlarız: Apartmanda, merdivenlerde karşılaştığımızda zoraki selamlaştığımız bina sakinlerine yemek ikram etmek. Bir geliş gidiş trafiği yaşarız ramazan boyunca elhamdülillah.

Başımıza bir felaket geldiğinde kapısını ilk çalacağımız kişinin komşumuz olduğunu düşünecek olursak, bizleri onlarla kaynaştıracak bir ay ihsan eden Rabbimize hamd etmek bu ayda bize bir vesiledir.

Böylece dargınlıkları sona erdirir, sudan bahanelerle uzak durduğumuz arkadaşlarımızla bir araya geliriz. Ramazan’ın bereketi bizi de merhamet damarımızdan yakalar, görüşmediğimiz mümin kardeşlerimizle eski günlerimizden çok daha iyi bir arkadaşlık başlatırız ve “Hoş geldin ey şehri Ramazan!” deriz. Ardından Allah Rasulü Sallallahu aleyhi ve sellem’in şu mübarek sözleri gelir insanın aklına:

“Bir kişinin kardeşiyle üç günden fazla küs kalması helal değildir. İki mümin karşılaştıkları zaman birisi yüzünü şu tarafa, öbürü öte tarafa çevirir. Bu ikisinin hayırlı olanı önce selam verendir.” (Buharî)

Bu güzellikleri bir gün farklı bir sevinçle yaşarız. Bayram coşkusuyla, Ramazanımızı bayram namazıyla taçlandırırız. Namaz sonrasında mümin kardeşlerimize, evimizde ailemize sarılırız. Kardeşlerimizle, hayattaysalar anne babamızın evinde sabah kahvaltısında buluşuruz. Öperiz ellerinden hürmetle. Sofranın başında şakalaşırız.

Babamız, gözünde hâlâ çocuk olduğumuz için işimizle ilgili tavsiyelerde bulunur, sert ifadelerle direktifler verir. Onun istediği gibi davranmadığımız için de hafiften azarlar. Ahh o güzel günler. Diğer yandan annemiz yemeğimize müdahale ederek çocukluk günlerimizde olduğu gibi, “Az yiyorsun çocuğum, şundan da al!” der. Kayınvalidemizle kayınpederimizi ziyarete gideriz. Onların da ellerini öper hallerini hatırlarını sorarız. Bir ihtiyaçları varsa görmeye çalışırız. Diğer akrabamızın büyüklerini ve hocalarımızı ziyaret için de çaba gösteririz. Böylece bayram günlerini ziyaretlerle geçiririz. Akşamları eve girdiğimizde yorgunluktan içeri zor atarız kendimizi. Fakat çok güzel bir şey yapmanın, büyüklerin dualarını almanın, gönüllerini okşamanın ve çocuklarımıza güzel örnek olmanın verdiği huzurla kendimizi bir başka mutlu hissederiz.

Neresinden bakarsanız bakın, her tarafı bir ders olan orucu iştiyakla beklememizden daha tabii ne olabilir? Müminin hallerine yabancı olanlar anlamakta güçlük çekebilir. Fakat biz böyleyiz, açlık günlerini bile iple çekeriz. Vesselam…