Ramazan: sabır, direniş, zafer…

Abone Ol

And olsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve mahsullerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 2/155)

Küresel cahili bir kuşatma altındayız.

Acılarımız ve imkânsızlıklarımız içinde Ramazan ayını yaşıyoruz.

Emperyalizmin taşeronu diktatörlük rejimleri karşısında şehitler veriyoruz.

Zalimlerin kendilerini ıslah ediciler olarak takdim ettiği yalan bir dünyaya muhatap oluyoruz.

Ve Abduh’un, Rıza’nın, Benna’nın, Kutup’un yurdundan muslih kardeşlerimizle ilgili yeni idam haberleri alıyoruz.

Ramazan’da savmı/orucu sabır, sabrı direniş biliyoruz.

Bizim sabrımız, münzevi bir pasiflik değil, mütevekkil bir duruş, geleceği hazırlayan bir diriliş ve inşadır.

Türkiye’de de batıcı-ulusalcı-laik bir sistem oluşturabilmek için kurulan İstiklal Mahkemeleri’ni, 1925’teki Şark Islahat Planı’nı unutmadık.

Amaç; içinde yaşadığımız ülkedeki Müslüman halkın diriliş potansiyelini sindirebilmekti.

Amaç; Mısır’dakı muslih kardeşleriyle aynı çizgiyi yükseltmek için çaba sarf eden Akif, Elmalı, Halim Paşa, Naim, Atıf Efendi gibi ıslah çabalarının taşıyıcılarını bu ülkeden ölümle, sürgünle, hapisle tasfiye edebilmekti.

Şimdi küresel vesayetin sırt sıvazlamasıyla çadır tiyatrosu kurar gibi İstiklal Mahkemeleri’nin benzerleri Mısır’da, Bengladeş’te kurulmuş.

Nasıl ki Türkiye’deki vesayetten kopma, yeni ve adil bir dünyaya yönelme çabaları küresel vesayet ve garplılaşmış yerli işbirlikçileri tarafından fiili ittifaklar ve komplolarla engellenmeye çalışılıyor ise; başta Mısır olmak üzere tüm ümmet coğrafyasında benzer tezgâhların sergilendiğini görüyoruz.

Ayrıca küresel kapitalizmin bizi bizim içimizden çökertmeye çalışan tuzakları/‘keyd’ ve hileleri/‘mekr’ de işin cabası.

İşte keyd ve mekr ile kurulan iki uç:

1. Seyyid Ahmed Han, Taha Hüseyin, Yaşar Nuri öncülüğünde oluşturulmaya çalışılan modernizm ve Hasan Hanefi, Fazlurrahman, Nasr Hamid Ebu Zeyd öncülüğünde üretilen Kur’an tarihcelciliği gibi oryantalizmin sekülerleştirici zihni tuzakları…

2. Mısır’da en-Nur partisi gibi pasif, Irak-Suriye’de önü açılan IŞİD gibi şiddetten yana; ama her ikisi de gaybi ve fıkhi alanda hududullahı çiğnemekten kaçınmayan Selefi akımların oluşturduğu fitneleri.

16 Haziran Salı günü Batılı ve Doğulu emperyalistlerin yerli işbirlikçileri eliyle Mısır’da oluşturdukları Müslümanların iradesini sindirmeye dönük yeni bir planlarına tanık olduk.

8 milyar dolarlık ihale anlaşmasıyla Başbakan Merkel tarafından Almanya’da sırtı sıvazlanan 3 Temmuz 2013 darbesinin faili katil General Sisi, Mısır’a dönünce 15 Haziran günü de ABD Savunma Bakanı ile Kahire’de diz dize bir durum değerlendirmesi yaptı.

Ve ertesi günü Sisi’nin emrindeki Mısır Müftüsü, başta Seyid Kutup’un talebesi ve İhvan-ı Müslimin’in Genel Mürşidi Muhammed Bedii ve Mısır’ın ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi olmak üzere İhvan’ın kurmay kadrosundan 105 öncümüze, çadır tiyatrosu misali Mısır vesayet yargısının verdiği idam kararlarını onayladı.

3 Temmuz’da Mısır’da yapılan darbeye karşı Muhammed Bedii ertesi gün Adaviyye Meydanı’nda tuzağa düşmeyeceklerini, silahla değil barışçıl bir direnişle karşılık vereceklerini, ama kanları akıtılsa da boyun eğmeyeceklerini, özgürlüklerini teslim etmeyeceklerini ilan etmişti.

Bedii’nin çağrısı ‘sivil itaatsizlik’ teoremine de Gandi’ye de değil; Hz. Muhammed gibi Mekke cahiliyyesine karşı sabrı direniş bilen evrensel bir pratiğe, Sümeyye ve Ammar (r) örnekliğine; Habeşistan’ı, îlaf, panayır, himaye kurumlarını vahyi ilkelerle değerlendirme tecrübesine dayanıyordu.

Bedii ve arkadaşları özgürlük ve mücadele merhalelerini, sünnetullah ile ilgili ayetleri tertilen fıkhetmiş insanlardı. Açlık, korku ve ölüm tehditleri karşısında sabrı kuşanmış bir bilincin intifadasını yaşıyorlardı. Sabrı cihad bilmişlerdi; şartlar gerektirdiğinde kıtal.

Kanları aksa da; Esma ve Ammar gibi çocukları toprağa düşse de kendileri idam edilse de özgürlüğün ve dareyn’in sabırla kazanılacağını, sabredenlerin müjdelendiğini biliyorlardı.

Ramazan’da en büyük ibadetimiz, onların yakaladıkları sabrı, o sabrı sağlayan bilinç seviyesini yakalamak olmalıdır.

Bizimkisi uzun menzilli bir mücadele…

Panik yok; vahyi bilinçle sabır var, direniş var… Dareyn için mutluluğun yolu da bu.