Ramazan ayı başlamadan önce birçoğumuz “Nasıl geçecek?” ve “Bu ayı nasıl geçireceğiz?” sorularını kendimize sorarız. Ramazan ayına bizler nasıl muamele edersek bu ay da bize öyle muamele ediyor diye düşünüyorum. Öyle ki sormuş olduğumuz bu soruya bu günlerde Ramazan’ın 3’te biri ne çabuk geçti cevabını veriyoruz. Bu soru ve cevaplar yüzyıllardır farklı dillerde aynı biçimlerde yankılanıyor.
Geçtiğimiz hafta Ramazan ayının geleneklerimizi süslediğinden bahsetmeye başlamış ve telmihnâmelere dair önerilerde bulunmuştum. Bu hafta tiyatrocularımıza ve tiyatro severlerimize küçük bir hatırlatmada bulunmak isterim.
Osmanlı’dan günümüze kadar olan süreçte Ramazan ayı sanatımıza farklı kapılar açtı. 1800’lü yılların sonunda İstanbul’un Şehzadebaşı’nda o zamanki adıyla Direklerarası vardı. Oruçlar açılır, teravih namazı kılınır ve Direklerarası’nda Ramazan eğlenceleri başlardı. Tuluat oyuncularının gösterileri caddelerde yankılanır, meddahların hikâyeleri dilden dile dolaşır, ortaoyunları pür dikkat izlenir, çocuklar Karagöz gölge oyunları ile eğlenirlerdi.
Tiyatro alanındaki yeni mekânlar kısa süre sonra Direklerarası’nı tiyatronun merkezlerinden biri yapmıştı. Direklerarası sadece Ramazan ayında değil tüm aylarda tiyatro yapılan bir merkez haline gelmişti. Direklerarası’nın simgelerinden; Kavuklu Hamdi, Kel Hasan Efendi, Ahmet Nuri Sekizinci, Musahipzâde Celal, Muhsin Ertuğrul, Raşit Rıza ve Naşit Özcan gibi ustalar Türk tiyatrosunun gelişiminde etkin rol oynamışlardı. Ustaların oynadıkları bu önemli rolde Ramazan geceleri yapılan temâşaların ciddi bir katkısı vardı.
Halkla yapılan tiyatro iletişiminin kitlesel anlamda dip dalga olarak zirveye çıktığı bir iklimdi Direklerarası. Orta Asya’daki Türk devletlerinden günümüze kadar uzanan geleneksel tiyatromuzda seyirci ile oyuncu arasındaki duvarı yıkan bir tavırdı. Oyuncular doğaçlamanın her türlüsünü bu zaman diliminde kullanırdı.
Bu zaman dilimini okudukça ve Ramazan ayının kültürel anlamda Türk tiyatrosuna büyük katkıları olduğuna şahit oluyoruz. Her yaştan, her inanıştan ve her görüşten insanın teravih sonrası buluşup birlikte gülüp birlikte hüzünlendiği Direklerarası son yıllarda arayıp da bulamadığımız ortak alan değil mi? Bence kültür sanatın geniş kitleleri birleştirdiği bu ortak alanlar üzerine kafa yormalı.
Oku, izle ve dinle – 7
İslâm’ın Aynası Camiler
Camilerde cemaatle namaz kılınamayan ve ibadetlerin daha çok evlerde yapıldığı bir zaman dilimindeyiz. Camileri özlediğinizi düşünerek Fransız Müslüman düşünür Roger Garaudy’nin Türk Edebiyatı yayınlarından çıkan İslâm’ın Aynası Camiler kitabını okumanızı öneriyorum. Garaudy, İslâm sanatı ve mimarisi konusunda hem dînî, hem tarihî, hem de felsefî ve estetik bilgilerle donanımlı bu eserde Osmanlı camilerinden Fars camilerine kadar birçok farklı kültürdeki camiyi evinize taşıyacak.
Malcolm X
Alex Haley, Malcolm X’in biyografi kitabını başarılı bir şekilde kaleme aldıktan sonra sinema için de senaryoyu yazıyor. 1992 yapımı olan ve Spike Lee’nin yönettiği film bir Müslümanın ırkçı olan bakış açılarından kurtulup doğruları nasıl haykırdığını bizlere anlatıyor. Müslümanın mistik bir pasifizm içerisinde olmaması gerektiğinin altını çizen Malcolm’un hayat hikayesi hepimize yol gösterici oluyor.
Göçtü Kervan
Yunus Emre’nin yazdığı Göçtü Kervan adlı ilahi, Ramazan günlerinde bol bol dinleyip tefekkür edeceğimiz türden. Göçtü Kervan ilahisini Bekir Sıdkı Sezgin ve korusundan dinlemenizi tavsiye ederim. Bunun yanın da bir de İsmet Özel yorumu var ki ilahiye başka bir heyecan katıyor. Muhabbetle kalın.