New York Times gazetesi, Birleşmiş Milletler’deki Kudüs oylaması sırasında Mısır istihbaratından üst düzey bir yetkilinin televizyon sunucularını arayarak, “Kamuoyuna açık bir şekilde İsrail’i kınayacağız ama bizce Kudüs meselesi çok önemli değil. İzleyicilerinizi buna ikna edin” talimatı verdiğini yazdı.
Gazete bu iddiasını elindeki ses kayıtlarına dayandırdı ve istihbarat yetkilisinin kamuoyunu ikna etme görevi verdiği sunucularla Ramallah’ın Filistin devletinin başkenti olabileceğini konuşarak “Kudüs ile Ramallah’ın ne farkı var?” dediğini ifade etti.
Haberin içeriğinden ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararının Mısır tarafından dolaylı olarak kabul edildiği anlaşılıyor.
Mısır Cumhurbaşkanlığı, bir bildiri yayınlayarak Amerikan gazetesinin bu iddiasını reddetti ve istihbarat yetkilisinin aradığı öne sürülen sunuculardan bazılarının uzun süredir sunuculuk yapmadıklarını söyledi.
Bildiride ayrıca Kahire’nin Kudüs konusundaki resmi tavrını BM’de gösterdiği belirtildi.
Söz konusu tapeler şayet gerçekse öncelikle şu soru akla geliyor:
“New York Times’a kim ve niçin sızdırdı?”
Bu konuda birkaç ihtimal var.
Örneğin, Amerika’da Trump’a yönelik yürütülen kampanya çerçevesinde ABD Başkanı’nın ve damadının bölge ülkeleriyle yaptığı anlaşmayı baltalamak, Trump-Kushner ikilisinin müttefiklerini zor durumda bırakmak için servis edilmiş olabilir.
Ses kayıtlarının sızdırılma gerekçesi ne olursa olsun, New York Times’ın iddiası bir hayli ciddi ve Kahire tarafından yalanlansa da gerçek olma ihtimali yüksek.
Amerikalı gazeteci Michael Wolff’un ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’daki ilk yılıyla ilgili yazdığı “Ateş ve Öfke: Trump’ın Beyaz Sarayı’nın İçinden” adlı kitapta yer alan iddialar da Abdülfettah Es-Sisi ve Donald Trump arasında gizli bir anlaşma olduğu görüşünü destekliyor.
Amerika tüm dünyada büyük yankı uyandıran kitapta Trump’ın Filistin davasını tasfiye edecek “Yüzyılın Anlaşması” planını onayladığı, plana göre Batı Yaka’nın Ürdün’e ve Gazze Şeridi’nin Mısır’a bırakılacağı belirtiliyor.
Sadece bu da değil.
Trump ve damadı Jared Kushner’in Körfez’deki müttefikleri, bir süredir Filistin’i ve Kudüs’ü önemsizleştirme kampanyası yürütüyor.
Kamuoyunu Filistin ve Kudüs konusunda verilecek tavizlere ve İsrail’le kurulacak diplomatik ilişkiye hazırlamayı hedefleyen kampanyanın söylemi, “Filistinlilerden daha çok Filistinli olacak değiliz”, “Önceliğimiz Filistin ve Kudüs değil kendi ülkemizin çıkarları” türünden sloganlarla köpürtülen yapay bir vatanseverliğe dayanıyor.
Kudüs’ü sıradan bir toprak parçası ve herhangi bir kent olarak gören zihniyetten Kudüs konusunda hassasiyet beklenemez.
Mescid-i Aksa’nın Miraç mucizesine şahit olan ve İsra Suresi’ndeki ayette bahsedilen mescit olmadığını ileri sürenler için de bu geçerli.
Müslümanlar için İslam coğrafyasının her karışı değerli ve hiçbirinin işgaline razı olunamaz.
Fakat Kudüs’ün ayrı bir konumu var.
Çünkü Kudüs’te ilk kıbleleri yer alıyor.
Bu nedenle ne Ramallah’la ve ne de başka bir Filistin kentiyle aynı olabilir.
Mescid-i Aksa olmasa belki Kudüs’ün dışında bir kasabayı “İşte burası da Kudüs, burası Filistin’in başkenti olsun” diyecekler.
Fakat Mescid-i Aksa’nın varlığı bu oyunu bozuyor.
Çünkü Filistinlilerin ve Müslümanların içinde Mescid-i Aksa olmayan bir yeri Kudüs kabul etmeleri mümkün değil.