Pusuda bekliyorlar

Abone Ol

Bakmayın siz, 15 yıldır törpüleyip sivrilttikleri dişlerini gizledikleri o yalancı tebessüme. Her fırsatı değerlendiriyorlar, öfkelerini kusmak için. Kimi zaman, sarhoş kusmuğunun kirlettiği sokaklarda “şerefine Tayyip” diye küstaha sarıyor öfkeleri. Kimi zaman opera salonlarında ellerini patlatana kadar alkışlar ve en süfli sloganlarla gösteriyor kendini.

Herkes biliyor kimin hizmet, kimin ise soygun ve talan vaat ettiğini. Onun için yormayın kendinizi. Şişli’deki çöp dağlarını, İzmir’in susuzluğunu, leş kokan caddelerini göstermeyin ısrarla. Umurlarında değil. Oy verirken de çok iyi biliyorlar, karşılığında sefalet, yolsuzluk ve kokmuş şehirler alacaklarını.

Olsun. Nefret ise şayet tek motivasyon, kimin umurunda hizmet. Anlatmayın boşuna: köprüler, tüneller, havalimanları, duble yollar.. Onlar garibana gerek.

Bakmayın siz oturduklarına fukaranın yer sofrasına. En nefret ettikleri şey o tarhana kokusu.

Mülteciden nefret ediyorlar, kendilerinin şimdiki hallerine benzemediği için. Baştan aşağı garibanlık koktuğu ve talandan, yalandan önceki hayatlarını hatırlattığı için. Sıyrılıp çıktıkları libaslarının kokusunu alıyorlar üzerlerinden. Zengininden apayrı nefret ediyorlar, ortak olacak çanağına diye titriyorlar korkudan.

On sekiz güne üç koca eylem sığdırdı “yalancı tebessüm”.

Önce şehrin mahremini militanlara teslim etmeye çalıştı, mahkemeye tosladı.

Sonra, başörtüsü yasaklarının mimarı adı çağdaş, ideolojisi arkeolojik kalıntı bir derneğe yardım çağrısı yaptı, etrafındaki şımarık başörtülülerin şaşkın bakışları altında.

Ve finali pusuda bekleyenlerin yüksek maharetiyle gerçekleştirdi: Mehmetçiğe kurşun sıkan teröristlere vefa gecesi…

Cumhurbaşkanı 19 Mayıs törenleri için tüm siyasi liderleri Samsun’a çağırmış, biri hariç hepsi gitmiş. O birisine “yurtta sulh” vizesi çıkmadı demek ki. Olsun.

Gıdası nefret değil, adalet ve hakkaniyet olan “normal” birisi bu fotoğraftan memnun olur. Fakat, ex-kurtarıcı Muharrem İnce’nin deyimiyle “şizofrenler” en çok Kılıçdaroğlu’na ateş püskürüyorlar “devlet”in bu “kare”sine girdiği için.

Aslında onlar devletten de nefret ediyorlar. “Çık gel artık sarı saçlım, mavi gözlüm” diyorlar ya; “Trablus’ta, Anafartalar’da, Sakarya’da” vuruşanı istediklerinden değil. Çünkü o devletinin emriyle düşmanla vuruştu.

Onlar, kendi kafalarında “çerçevesini çizdiklerini” seviyorlar. Bilseler, ondan bile nefret ederler.