Esed’in sonu gelmez baskıları, yasakları, işkenceleri ve katliamlarına dayanamayan Suriyeliler 2011 yılında başkaldırdı. Suriyeli Kürtler de kendilerine bir nüfus cüzdanını bile çok gören Esed’e karşı meydanlara akın etti.
Esed, Kürtlerin devrime dahil olmalarını engellemesi şartıyla Kürt bölgelerinin kontrolünü PKK’ya bıraktı. Suriye Kürtlerinin ancak %15’ini temsil eden PKK, elindeki silah ve para gücünü kullanarak geriye kalan çoğunluk üzerinde zorla tahakküm kurdu. PKK, Esed’e karşı Kürtlerin hakkını savunan birçok siyasiyi tutukladı, işkencelerden geçirdi, evlerine zorla el koydu. Her Kürt ailenin bir ferdini zorla silah altına aldı. Bunların çoğu da 15 yaşın altındaki çocuklardı.
PKK’ya boyun eğmeyen ve kirli savaşına çocuğunu kurban vermek istemeyen 350 bin Kürt Türkiye’ye, 400 bini ise Barzani’nin bölgesine kaçmak zorunda kaldı. Bu zulümler yaşanırken daha IŞİD diye bir örgüt ortada yoktu.
ABD, Suriye’nin kuzeyinde terör koridoru oluşturmak için ihtiyaç duyduğu kara kuvvetini PKK üzerinden sağladı. Önce IŞİD’le savaştırarak PKK’nın kanlı elini “temizledi”. Sonra PKK ile ilişkisinin olmadığını göstermek ve Türkiye’yi susturmak için ismini Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak değiştirdi.
Türkiye ABD’nin sergilediği bu “demokrasi” tiyatrosuna karşı çıktı. Zira haysiyet sahibi hiçbir egemen ülke varlığına kast eden bir terör örgütünün burnunun dibinde devlet kurmasına izin vermez. Altı yıldır dillendirdiği terörden arındırılmış güvenli bölge isteği karşılık bulmazken ABD binlerce tır silahla PKK’yı donatmaya devam etti. Artık bıçak kemiğe dayanmıştı.
ABD Başkanı Trump’ın Başkan Erdoğan’a 9 Ekim’de gönderdiği tehdit ve hakaretlerle dolu mektuba yine aynı gün başlatılan Barış Pınarı Harekâtı ile karşılık verildi. Çok kısa bir sürede Tel Abyad ve Rasulayn’in kontrolü sağlandı.
Barış Pınarı Harekâtı masada sözlerimizin geçerli olabilmesi için sahadaki askeri varlığımızın ne kadar kaçınılmaz olduğunu gösterdi. Harekât ile küstah mektubu paçavraya dönen Trump PKK’yı kurtarmak için Yardımcısı Mike Pence’i Başkan Erdoğan’ın ayağına gönderdi. Türkiye’nin 6 yıldır dillendirdiği PKK’nın Suriye sınırımızın tamamından 30 km derinliğe çekilmesi isteğini kabul etmek zorunda kaldı. ABD’ye 5 günlük mühlet verildi. Bu Salı akşamına kadar PKK geri çekilmezse harekat kaldığı yerden aynı kararlılıkla devam edecek. ABD medyası “Türkiye istediğini aldı”, Almanya “ABD, Erdoğan ne istediyse verdi”, Yunanistan “Ankara’nın ölçülerine göre anlaşma”, İsrail “6 yıllık çalışma 6 günde çöktü” manşetleriyle dünya kesin zaferimizin altını çizerken içimizdeki hazımsızlar bu tablodan Türkiye adına gurur duymak yerine, sırf Başkan Erdoğan’ın hanesine başarı yazılmasın diye, anlaşmayı mağlubiyet gibi lanse etmeye çalıştılar.
Barış Pınarı Harekâtı teröre karşı tutumda hiçbir gri bölge bırakmadı. Ya Türkiye’den yana olacaksınız ya da emperyalizmin lejyonerliğini yapan PKK’dan. PKK’yı savunmaktan, 6-8 Ekim olaylarının azmettiricisi olmaktan yargılanan Demirtaş’a, terör örgütünün askeri şubesi ve lojistik karargâhı olarak çalışan HDP’li başkanlara sahip çıkmadan önce artık bin defa düşüneceksiniz. Mehmetlerimizin bizler için kanlarını döktüğü bu süreçte terörü meşrulaştıracak hiçbir hamleye artık tahammülümüz kalmamıştır.
Barış Pınarı Harekâtı, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sözünü bir kez daha çürüttü. Azerbaycan haricinde hiçbir Türk devleti Türkiye’ye sahip çıkmazken Katar ve Pakistan ülkemize destek verdi. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bizi sırtımızdan vururken Suriye Milli Ordusundaki binlerce Arap ve Kürt bizlerle omuz omuza PKK’ya karşı mücadele etti. Bugüne kadar 72 şehid verdiler.
Bu vesileyle ümmetin kurtuluşunu Kudüs’ün özgürlüğünde gören, İslam kardeşliğini her türlü aidiyetin üstünde tutan, her platformda “Ne mutlu Müslümanımdiyene” sözünü en gür sada ile dillendiren Üstad Nuri Pakdil’e Allah’tan rahmet diliyorum.