Tüm dünya bu seçimlere kilitlenmişti… Amerika’da seçimler geride kaldı. ABD seçimlerini Donald Trump’ın kazanmasıyla birlikte dünya emtia piyasası kafa karışıklığı yaşıyor.
Döviz, faizler, enerji, değerli madenler… Emtia piyasası geleceğini arıyor, varlık fiyatları ciddi baskı altında!
Dünya bu seçimlere odaklanınca uluslararası ticaretin etkilenebileceği sonuçlar da kaçınılmaz oluyor.
Fed Başkanı Jerome Powell’ın, “ABD'deki başkanlık seçiminin yakın vadede politika kararları üzerinde hiçbir etkisinin olmayacağını” açıklamasına rağmen, dünya diken üstünde.
Çin tarafı baskısı hissediyor, Rusya-Ukrayna hattı daha bir gergin, Orta Doğu’da sular daha da ısınacak. Avrupa bölgesi kendine yeni konumlama belirleyedursun, Latin ülkelerini zaten tahmin etmek zor değil.
Kısacası tünelin ucu karanlık!
Peki, rövanş beklentili bu puslu hava emtia piyasalarını ne şekilde baskılıyor? Özellikle tarım ve gıda piyasasını nasıl etkiledi? Bu kritik sektörlerde gelecekte ne gibi gelişmeler yaşanacak? Türkiye-ABD ilişki yumağı nasıl bir sürece evrilecek? Biz, işin bu tarafına mercek tutmaya çalışalım.
Öncelikle Türkiye-ABD ilişkileriyle başlayalım. Yaptıkları yapacaklarının teminatı olan Trump’ın, Türkiye politikalarında katı bir tutum sergileyeceği kesin. Belki siyasi ve askerî alanda eli güçlü olmasa da ekonomik anlamda Türkiye’ye karşı oyun üstüne oyun kuracağı gün gibi ortada. Türkiye bu minvalde yol haritası belirlemeli, klişesinden kurtularak kendi ayaklarının üzerinde durabileceği bir sistem inşa etmeli.
Değilse en yumuşak karnımızdan; ekonomiden vurmaya çalışacaklar. Böylesi bir durumda Türkiye’de nelerin yaşanabileceğini geçmiş tecrübelerden anlayabiliyoruz.
Piyasalarda olası fırtınalar, istenilen istikrar seviyesine bir türlü gelemeyen Türk ekonomisini daha da kırılgan hâle getirebilir. Arz talep dengesi bozulabilir, bu da piyasada kontrolsüz zam furyasının tekrar ralli yapması anlamına gelecektir.
Tüketici tepkileri, iç güvenlik, tarımsal üretim politikaları, gıda güvenliği gibi başlıklar böylesi bir ortamda ilk darbeyi yiyecek alanlardır.
Buna müsaade edilmemeli.
Gelelim tarım ve gıda piyasalarındaki dalgalanmalara… Tarım grubunda yükselişler dikkati çekiyor.
Chicago Ticaret Borsası
Brezilya'da kurak hava koşulları, Vietnam'da ise yoğun yağışlar kahve fiyatlarını vurdu. Olumsuz üretim koşulları ve düşük rekolte endişesi kahve fiyatlarının yükselmesine neden oldu. Yetersiz rekolte ve düşük kalite etkenleri kakao fiyatlarında da ciddi tırmanışa sebep oluyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nda olumlu bir gelişme yaşanmaz ve çatışmalar farklı alanlara yayılırsa 2022’de yaşanılan buğday krizi daha da derinleşebilir. Böylesi bir durumda dünyanın farklı ülkelerinde ciddi gıda krizi yaşanması kaçınılmaz olur.
Ne yaman çelişki!.. Bir taraftan insanlık için çalıştığını söyleyenler, diğer taraftan insanlığın sonunu hazırlıyor. Örneğin açlıkla mücadele ettiğini söyleyenler mazlum coğrafyaları silah laboratuvarına çevirdi. Bu ve benzeri riyakârlıklar insanlık için sonun başlangıcı anlamına geliyor.
Geleneksel tarımı terk ettik, şehirli olduk!
Evet, Türkiye tamamen şehirli olmuş vaziyette. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye nüfusunun yüzde 93’ü şehirlerde yaşıyor.
Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından 1980 yılına kadar Türkiye nüfusu diye tabir edilen köylerde yaşıyordu. Hatta 1950’li yıllara kadar ülke nüfusunun yüzde 75’i köyünü terk etmemişti; 1980 yılında bu oran yüzde 56 seviyelerinde seyrediyordu.
Yani insanlar köylerinde kendi kendine yetebilen sakin bir hayat yaşıyordu. Gıda güvenliği diye bir gündemleri de yoktu!
Ta ki 1985 yılına kadar! 1985 yılına geldiğimizde ilk kez şehir nüfusunun kırsal nüfusu geçtiğine şahit oluyoruz. Yani Özallı yılların ilk dönemi…
Sonrasında hızlı bir sanayileşme, dengesiz göç dalgaları, boşalan köyler, kaderine terkedilen topraklar, unutulan tohumlar, zamlar, gıda hileleri
Böyle kalsa yine iyi diyeceğim ancak duracağı yok. Tahminlere göre 2050’li yıllarda şehirde yaşama oranı yüzde 95’i de geçecek.
Vah ki vah!