Son birkaç gün içinde yaşanan iki farklı olay dünyanın gündemini meşgul etti ve gözlerin Türkiye’ye çevrilmesine sebep oldu.
Birincisi, Suudi Arabistanlı yazar Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na girdikten sonra ortadan kaybolması ve vahşi bir şekilde işkence edilerek katledildiğine dair güçlü delillerin olması.
İkincisi, Andrew Craig Brunson’ın terör örgütleri FETÖ ile PKK adına suç işlediği ve casusluk yaptığı iddiasıyla yargılandığı davada 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verilerek hakkındaki adli kontrol hükümlerinin kaldırılması ve serbest bırakılan Amerikalı papazın ülkesine dönmesi.
Her iki gelişme de Türkiye’nin ekonomisini ve ilişkilerini düzeltmek için muhataplarıyla pazarlık yaptığı iddialarını gündeme getirdi.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, önceki gün Brunson davasıyla ilgili eleştirilere cevap vererek, “ABD’nin dayatmaları karşısında onların verdiği takvimle hareket edilmesi söz konusu değildir. Suçu sabit görülerek belli bir ceza verildi ve tahliye edildi. Şu safhada yargısal aşama tamamlandı” dedi.
Türkiye’nin hiçbir şekilde taviz vermediğinin ve dayatmalara teslim olmadığının altını çizdi.
Brunson olayıyla Kaşıkçı olayı birbirinden farklı olduğu için ikisini aynı kefeye koymak imkânsız.
Amerika’nın tüm baskılarına rağmen Brunson gözaltına alındı, yargı kararıyla aylarca cezaevinde ve ev hapsinde tutuldu.
Ayrıca Washington’dan istediğini aldıktan sonra Ankara’nın Amerikalı rahibi boş yere elinde tutmasına hiç gerek yok.
Cezaevinde öldürülebileceği ve suçun Türkiye’nin üzerine atılabileceği, hatta böyle bir ihtimale karşı ev hapsine çıkarıldığı öne sürülmüştü.
Başına bir iş gelmesin diye güvenliğini sağlama zahmetinden de kurtulduk.
Kaşıkçı olayında ise ortada bir cinayet var.
Şu ana kadar Türk yetkililer kaynak gösterilerek medyada yayınlanan bilgiler kan dondurucu.
Bu arada Arap sokağında şöyle bir iddia dolaşıma sokuldu:
“Türkiye Suudi Arabistan’la pazarlık yapıyor ve istediği bedeli alırsa cinayetin üzerini örtecek.”
Bu iddianın doğruluğuna da Suudi Arabistan’dan Prens Halid El-Faysal başkanlığında bir heyetin Ankara’ya gitmesini ve Türkiye’nin Kaşıkçı’nın akıbeti konusundaki resmi açıklamayı geciktirmesini kanıt gösteriyorlar.
Türkiye bir hukuk devleti.
Kaşıkçı olayı şu an yargıda ve soruşturma halen devam ediyor.
İddiayı ortaya atanların bir kısmı samimi olsa da bir kısmının art niyetli olduğunu görmek güç değil.
Amaçları üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.
Türkiye, hiç kimsenin “gazıyla” ve aceleyle hareket edecek değil.
Çünkü olay çok boyutlu ve gayet hassas.
Titizlikle ele alınması ve hazırlanacak dosyada boşluk olmaması gerekiyor.
Aceleyle atılmış en ufak bir yanlışı fırsat bilerek olayı sulandırmak ve canileri aklamaya çalışmak isteyenler pusuda bekliyor.
Suudi Arabistan başkonsolosluk binasında arama izninden vazgeçerek geri adım attı.
Riyad hâlâ manevra yaparak zaman kazanmaya çalışıyor.
Delillerin tamamının toplanması, soruşturmanın tamamlanması ve sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması için daha yapılması gereken şeyler var.
Gerçeklerin ortaya çıkarılması amacıyla işbirliği yapılması veya bu yönde bir talebe olumlu cevap verilmesi “Kaşıkçı’nın kanı üzerine pazarlık yapıldığı” anlamına gelmez.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, soruşturma tamamlandığında sonuçlarının ne olursa olsun kamuoyuyla paylaşılacağını açıkladı.
Türkiye’nin en üst makamı böyle bir söz verdiyse o sözün yerine getirileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.