Böyledir… Emperyalistler işbirliği yaptıkları grupları önce uyutur, rüyanın en heyecanlı yerinde de uyandırır. İşbirlikçi eğer Ortadoğulu ise bu işlem defalarca tekrarlanır.
İç savaş başladığından bu yana Suriyeli ve bizim Kürtler “Fırsattan istifade Kuzey Suriye’deki kantonlarımızı birleştirir, Akdeniz’e inecek şekilde bir özerk bölge oluşturabiliriz” rüyasını gördüler. Aslında sık yapılan bir hataya düşmemek gerekiyor. “Kürtler” genellemesi yanlış. Bütün Kürtler’in aynı düşüncede olduğunu varsaymak bizi gerçeğin uzağına savurabilir. Suriyeli PYD’liler ve bizim HDP’liler demek daha doğru bir tanımlama.
Sürecin başından itibaren ABD’nin DAEŞ’le mücadelede stratejik ortağım dediği Türkiye yerine YPG’yi tercih etmesi, YPG’nin Batı kamuoyuna “DAEŞ karşısındaki yegâne güç” olarak lanse edilmesi, HDP/PYD’lilerde koridor rüyasının gerçekleşebileceği zannını doğurdu.
Bu bir zandan ibaret zira asla kabili mümkün değil.
En önemli sebep bölgenin demografik yapısı. Şöyle:
Bilindiği gibi Suriyeli Kürtler toplam nüfusun yaklaşık %10’unu teşkil ediyor. Suriye’de son nüfus sayımı 2004’de yapılmış ve toplam nüfusun 17.920.000 olduğu tespit edilmiş. 2013 yılı itibariyle de interpolasyon yöntemi kullanılarak yapılan hesaplamalarla bu rakamın 22.5 milyona ulaştığı tahmin ediliyor. Buna göre Suriye’de yaklaşık 2.250.000 Kürt yaşamakta olup; bu nüfusun yüzde 30’u Afrin, Halep merkez ve diğer ilçelerde küçük azınlıklar şeklinde Halep vilayetinde, yüzde 10’u yine Halep’in bir ilçesi olan Kobani’de, yüzde 40’ı Cezire bölgesinin bağlı olduğu Haseke ilinde bulunmakta ve kalan yüzde 20’lik kesimi de diğer büyük şehirlerle ülkenin farklı bölgelerinde dağınık olarak yaşamını sürdürmektedir.
Mültecileri hesaba katmadan yapılan hesaplamalara göre, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Cezire bölgesinin de içinde bulunduğu Haseke vilayetinin Arap, Kürt, Süryani, Ermeni ve Çeçen etnik gruplarından oluşan nüfusu yaklaşık 2 milyon olup, Kürtler bunun yüzde 45’ini oluşturmaktadır.
Suriye’nin en kalabalık ili Halep, ilçe ve köyleri dahil yaklaşık 5 milyon nüfusa sahiptir. Afrin ilçesi Kürt Dağı bölgesinde yaşayan Kürt sayısı yaklaşık 250.000’dir. Kobani ilçesinde nüfusun büyük çoğunluğu Kürt olup sayıları 250.000 civarındadır. Halep merkez ve Menbiç, Cerablus, Azez, El Bab ilçelerinde ise küçük azınlıklar halinde yaklaşık 400.000 Kürt bulunmaktadır.
Şimdi bu demografik gerçekler ışığında bakıldığında PYD’nin ABD hipnozuyla gördüğü, Mare hattı da denilen Afrin-Kobani arasındaki bölgeyi işgal ederek koridoru tamamlama hülyası bir vehimden ibarettir. Akdeniz’e ulaşma hayali ise bir rüya bile değildir.
Rüya bile değildir, çok açık, neredeyse tamamı Sünni Arap olan Rakka’yı ve nüfusunun yüzde 90’ını Arap ve Türkler’in oluşturduğu Halep’i kontrol etmeden Akdeniz’e ulaşmak imkân haricidir. Bu ihtimali geçip Kobani-Afrin koridorunun neden tamamlanamayacağına bakalım.
Bir, diyelim ki rüya görenlerin duası kabul oldu, Türkiye nasılsa kendi göbeğini kendi kesemez diye düşündüler ve ABD’nin ağırlığını koymasıyla gökten kemik yağdı. Bu durum Mare hattının etnik yapısı dolayısıyla asla sürdürülebilir olamaz ve belki de sonu hiç gelmeyecek çatışmalara sebebiyet verir.
İkincisi ve daha önemlisi Türkiye zaten bu oldubittiye asla müsaade etmez. Etmeyeceğini açıkladı, Fırat’ın batısının kırmızı çizgisi olduğunu tüm dünyaya ilan etti.
Nitekim eğitip donattığı ÖSO birliklerini, gerek zırhlı araç ve top desteği, gerekse havadan destekle bölgeye sevk ederek, uzun zamandır dillendirdiği “Güvenli Bölge”yi oluşturmaya başladı.
Böylece bölgeden hem DAEŞ temizleniyor hem de PYD / HDP’liler “Rüyanız buraya kadar, hiçbir cisim boşlukta hacminden büyük yer kaplayamaz, çekilin Fırat’ın doğusuna ve kurulacak demokratik Suriye içerisinde onlarca etnik unsurdan biri olarak efendi gibi yaşayın” tokadıyla uyandırılıyor.
Umarım bu tokat kâfi gelir ve uyanırlar…