Pagan bir özlem: Mahremiyet-sonrası toplum

Abone Ol

Bugün, bütün dünyada ayartılmaya çalışılan yeni nesillere enjekte edilen şey mahremiyetin, “ar”ın bariyerlerini aşmak ve her şeyi müstehcen hâle getirmektir.

Burada elbette bir Müslüman olarak sınırlarımız ve söylenecek çok da şeyimiz vardır.

Lakin yapılmaya çalışılan şeyin sadece dinen ya da ahlaken değil, estetik açıdan da ne denli yitimlere, yıkımlara sebep olduğunu İslam dünyasından değil, Batılı düşünürlerin merceğinden yansıtmaya çalışayım.

Zira “dinci” yaftasıyla saldıracakların kolaycılığını, durdukları yerin absürtlüğünü de deşifre etmiş oluruz belki.

Güney Koreli düşünür Byung-Chul Han, “Örtüsüz nesne hayal gücünü devreden çıkarır” derken en büyük değerlerin gizeminin, gizlilikten geldiğine işaret eder.

Batı, pagan tarihindeki müstehcenliklerini, sapkın ilişkilerini hep tanrılarına bağlayarak normalize etti. Tarihçi Herodot bütün bu yaşananları, çoğunun da tanığı olarak anlatır.  

İtalyan Filozof Giorgio Agamben de Batı’nın Hristiyan tarihindeki çıplaklığın nedenini şöyle izah eder: “Çıplaklık Hristiyan geleneğinde silinmez bir teolojik imza taşır.”

Ona göre Âdem ve Havva ilk günahtan önce “merhamet giysisi” ile örtülüydüler.

Agamben, çıplaklığı merhamet giysisinin yitirilmesi olarak gördüğü için de sonucu pornografik aşağılamaya kadar götürür ve

“Pornografik bir şekilde sergilenen beden, hiç şüphesiz ‘zavallıca’dır ama ‘yüce’ değildir. ‘Et’ hâline gelen beden yüce değil müstehcendir. Pornografik çıplaklığın asıl kurbanı zarafettir” ifadelerini kullanır.

Hayata, “göstermekten başka hiçbir şey gösteremeyen”lerin yüzleri, sergi değeriyle patlayacak kadar dolar çünkü.

Pornografi burada estetikten ve ahlaktan uzak ve apaçık sergilenen her şey için geçerlidir; indirgendiği dar müstehcenlik dışında.

Göstergebilim konusunda uzman Fransız filozof Roland Barthes’in apaçıklık ve müstehcenlikle ilgili yazdığı her şeyi ben köşeme bile taşıyamam; tıpkı bu konuya kafa yormuş pek çok filozofunkiler gibi.

Örtünün kalktığı, bütün gizemin dağıldığı her görüntü, şeffaflaşarak camlaşır ve mahremiyeti yok eder.

Dünyayı post-pivacy (mahremiyet-sonrası) toplumuna dönüştürmeye çalışan sosyal ağların yaptığı tahribat da budur zira.

Fransız psikanalist ve düşünür Jacques Lacan ve daha niceleri, aslında cinsellik uğruna yapılan teşhirciliğin gerçek hedefinin onu yok etmek olduğunu çok net ortaya koyarlar.

Lacan, anamorfozlardaki o çözülemeyen görüntü gibi, her sırrını açığa çıkarmayan görüntünün, insan için çok daha çekici olduğunu anlatmaya çalışır.

Bütün bu bozulma ve müstehcenlik kışkırtmalarının yerinden oynattıklarını, Agamben’in “Gelecekteki Cemaat”inde anlattığı gibi bir Mesih mi yerli yerine koyar bilinmez; ama kutsalın, camlaşmış bir şeffaflıkta olmadığını ve onun gizemli bir belirsizlik taşıdığını rahatlıkla ifade edebiliriz.    

Daha çekici olmak adına yapılan şeylerin, önce çekiciliği dinamitlediğini bile göremeyecek bir akımla karşı karşıyayız aslında.

Üstelik selülit durumuna gelmiş estetiğini, sarkan et ya da göbek hâlini almış “fit”liğini(!) görmekten bile aciz bir teşhircilik bu.  

Mahremiyeti bitirmiş ve sonrasını konuşmaya başlamış sosyal ağların karanlık odasındakilere ne zaman dur demeyi düşüneceğiz?

Bu itirazlar ne zaman sadece birkaç dertli düşünürün çabası olmaktan çıkıp kitleleri saracak?

Paganlıktan yükselerek bugüne gelmiş dünyayı yeniden pagan yapmaya çalışanlara kim, ne zaman gerekli cevabı verecek?

Sadece inançlarımızı değil, ahlakımızı ve estetiğimizi çalan bu pornografiye, camlaştırmaya direnecek “zarafet ehli” nerede?