Özelleştirmeye karşı olduğumun gerekçesini yazmak için masaya oturduğumda, aslında tarafımı seçmiş olduğumun farkına varmamıştım. Oysa kararımı vermiş, kendimi ne oranda teyit edeceğimi öğrenmek için elim kitap raflarına doğru uzanıvermişti. Elimin gideceği yer İsmet Özel’den başkası olsun istemez miydim? Çok isterdim hem de.
Ne demiş Özel veya demiş mi, diyerek kitaplarına şöyle bir göz gezdirirken, “Evet mi, Hayır mı?”kitabındaki, Aralık 1994’te Millî Gazete’de yayımlanan “Özelleştirmenin Neresinde Durmalı?” başlıklı yazısını buluverdim. Özelleştirmenin yeni tartışıldığı ve hatta ucundan kıyısından başlandığı yıllar olmalıydı.
Özel’e göre özelleştirmenin tarafları bürokrasi ile büyük sermaye sahipleriydi (dünya sistemi). Mutlak bir taraf tercihinde bulunmuyorduÖzel. Bürokrasinin uzun vadede önereceği hiçbir çözümü yoktu. Onu bu düşünceye sevk eden, kamu işletmelerinin kamu mülkiyetini koruyarak verimli bir yönetim yapısının o güne kadar tecrübe edilmemiş olmasıydı. Diğer taraftan bunun karşısında da ülkenin kendisini müstemleke kılma siyaseti sona ermiş, yerine dünya sisteminin müstemlekeci inisiyatifi ikame edilmiş olacaktı.
Özel’in önerdiği yol, yukarıda bahsi geçen iki taraftan birisi değil. Onun üçüncü yolu, orta ve küçük ölçekli, konumlanması daha ziyade taşrada (dışarı) bulunan sermayeye uygun yol idi. İslâmî öncüller altında çözüm aranmadığı müddetçe, bu meselenin hallinin mümkün olmadığını söyleyerek bu konudaki düşüncesini noktalamış oluyordu.
Özelleştirme tartışmalarındaki o dönem kapandı. Üstelik tam gaz özelleştirme furyasıyla… Furyanın rüzgârı içinde kendini özellikle Müslüman olarak tanımlayanlardan oluşan sermaye yapılanmasının bir kısmı, izlediği yol boyunca çıpasını acente sermayeciliğine atarken, diğer kısmı ise sonunda ortaklaşacılık duygusunu örseleyecek olan balon holdingleri peyda etti.
Özelleştirme bugünlerde yeniden gündeme geldi. Aynen 22 yıl önce söylendiği gibi özelleştirmeyi savunanlar, devlet işletmeleri zarar edeceğine özelleştirilmeli diyor. Zarar eden her şeyden kurtulmalıymışız.
Peki.Hükümetler enflasyon, yüksek işsizlik veya yanlış tercihler nedeniyle zarara neden olduğunda, aynı mantıkla devleti veya hükümeti de mi özelleştirmeliyiz? Soruyu böyle sorduğumuzda, tabi ki hayır, diyecekler çoğunlukta.Tüm mesele, sorunun açıkça böyle sorulmaması aslında. Bir iş yaparken veya toplumsal bir meseleyi hallederken hangi mantığın veya argümanın kullanıldığı daima gözden kaçırılıyor.
İsteniyor ki, hiçbir şey -Neyse onlar- enine boyuna tartışılmadan, altına üstüne bakılmadan önceden karar verenlerin istekleri doğrultusunda hal yoluna konuluversin. Meseleler tartışılmadan çözülüveriyor. Olduğunu sandığımız tartışmalar da, bir karara varılmış olduğunu bilmediğimiz şeyler üzerinde gerçekleşiyor.
Özel mülkiyetini, teşebbüs-i şahsî ile elde etmeyenlerin özelleştirmeyi bir mesele olarak tartışmaktan kaçınmalarına şaşmamak gerekmez mi?