1550 yılında inşaatına başlanan, 15 Ekim 1557'de görkemli bir törenle hizmete açılan Süleymaniye Külliyesi, Suriçi'nde şehrin en önemli yapıları arasında yer alıyor.
Mimari zarafeti ve manevi atmosferiyle yüzyıllardır ziyaretçilerini büyüleyen eserin yapımında imparatorluğun farklı yerlerinden getirilen malzemeler kullanıldı.
Tarihçi Peçevi'ye göre, Sinan'ın büyük bir disiplinle yönettiği külliyenin inşasına 896 bin 360 altın para ve 82 bin 900 akçe, yani yaklaşık 3 bin 200 kilo altın harcandı. Külliyenin 7 yıl süren inşasında bin 713'ü Müslüman, toplam 3 bin 523 işçi çalıştı. İnşaat sürecinde kullanılan ileri teknikler ve ustalık, yapının yüzyıllar boyunca ayakta kalmasını sağladı.
Hem ibadetin hem bilim ve sanatın merkezi olarak tasarlan külliye; cami, Rabi Medresesi, Salis Medresesi, Evvel Medresesi, Sani Medresesi, Tıp Medresesi, Kanuni Sultan Süleyman Türbesi, Hürrem Sultan Türbesi, türbedar odası, darüşşifa, darüzziyafe, Darülhadis Medresesi, tabhane, Mimar Sinan Türbesi ve hamam olmak üzere 15 bölümden oluşuyor.
Yaklaşık 30'ar tonluk ve dört halifeye adanan 4 fil ayağı, caminin 53 metre yükseklikteki kubbesini taşıyor. Dört minare, Kanuni Sultan Süleyman'ın İstanbul'un fethinden sonraki 4. on şerefe ise Osmanlı'nın 10. padişahı olduğunu simgeliyor.
Mihrabın iki yanındaki pencerelerde çini madalyonlarda Fetih Suresi, caminin ana kubbesinde Nur Suresi yazılı. Camideki yazılar hattat Ahmed Karahisari Şemseddin Efendi ve talebesi Hasan Çelebi tarafından yazıldı. Daha sonra kazasker Mustafa Efendi de bazı yazılar ilave etti.
Osmanlı döneminde önemli bir eğitim merkezi olan külliyede bugün de bu miras devam ettiriliyor. Külliyede yer alan Mülazimler Medresesi, Darulhadis, Darulkurra, Salis Medresesi ve İmaret binaları 2018'den beri İbn Haldun Üniversitesine bağlı Medeniyetler İttifakı Enstitüsü ve İslami İlimler Fakültesine ev sahipliği yapıyor.
İstanbul'un önemli kültürel ve tarihi miraslarından biri olan Süleymaniye Camii ve Külliyesi, yerli ve yabancı turistlerin her zaman dikkatini çekiyor.
Ayasofya'ya benziyor
İstanbul Üniversitesi (İÜ) İlahiyat Fakültesi Türk İslam Sanatları Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Fatih Sarımeşe, Süleymaniye Camii ve Külliyesinin Türk-İslam mimarisi içindeki önemini değerlendirdi.
Caminin, mimarisi ve konumu itibarıyla İstanbul'un en güzel yapılarından biri olduğunu söyleyen Sarımeşe, "Dünya mimarlık tarihi içinde önemli bir yere sahip olan bu toprakların gururu Mimar Sinan'ın tezkirelerde Süleymaniye Camii için 'kalfalık eserim' olarak bahsetmesi, yapının önemine işaret eden önemli bir detaydır." ifadesini kullandı
Caminin, İstanbul'un fethinden sonra şehirde inşa edilen ilk sarayın bir kısım arazisini de kapsayacak şekilde Haliç'e ve Boğaz'a hakim bir tepe üzerine inşa edildiğine dikkati çeken Sarımeşe, "Boğaz hattından şehir siluetinin en güçlü yapısıdır. 27,40 metre çapa sahip merkezi kubbesiyle Osmanlıların İstanbul'da inşa ettiği en büyük kubbeye sahiptir. Revaklı avlunun dört köşesinde yer alan 4 minareden güneydekiler 3 şerefeli, kuzeydekiler 2 şerefelidir. 3 şerefeli minareler 76 metre, 2 şerefeli minareler 56 metre yüksekliğe sahiptir." dedi.
Caminin devasa bir kubbeyle örtülü olduğunu belirten Sarımeşe, "Bu kubbe kuzeyden ve güneyden yarım kubbelerle desteklenmiştir. Doğu ve batı bölümleri ise küçük tam kubbelerle örtülmüş ve üst örtü sistemi tamamlanmıştır. Süleymaniye Camisinin bu plan tasarımı kendisinden 50 sene kadar önce inşa edilen Bayezid Camisine ve 1000 sene kadar önce yapılan Ayasofya Camisine benzemektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Süleymaniye Camisinin inşasında kullanılan malzemeler ve çalışan işçiler hakkında Ömer Lütfi Barkan'ın önemli çalışmaları bulunduğuna değinen Sarımeşe, "İnşa edildiği dönemden itibaren şehir siluetinin en önemli parçası olan Süleymaniye Camisi pek çok deprem geçirmiş olmasına rağmen günümüze sağlam bir şekilde ulaşabilmiştir. Tarih içinde minareleri, iç mekan kalem işi süslemeleri gibi alanlarda çeşitli onarım ve restorasyon çalışmaları yapılmış olsa dahi orijinal mimari konstrüksiyonunu koruyan Süleymaniye Camisi şehrimizin göz bebeğidir." diye konuştu.
Tarihüstü bir başyapıt
Süleymaniye Camisini konu edinen "Taşı Taşırmak-Bir Camii Risalesi" isimli kitabın yazarı şair Ahmet Murat Özel ise camiyle diyalog kurmaya çalıştığını ifade ederek, şunları söyledi:
"Dikkatimi caminin tarihüstü tarafına yönelttim. Önümüzde bir başyapıt var ve bu başyapıt bir müze değil, arkeolojik bir ören yeri değil, bizimle arasına mesafe koymuş bir sanat eseri değil. Yürüyerek ulaşabileceğimiz, içinde dinlenebileceğimiz, çeşmesinde serinleyebileceğimiz, bahçesinde oturabileceğimiz mesafede bir mekan. Bu teklifsizliği sebebiyle, onun bizimle kurabileceği diyaloğun hala canlı ve güncel olduğunu düşündüm. Avrupa'daki büyük bazı katedralleri de gördüm. Bunların hepsi birer tarihsel kalıntı durumunda ve onlarla kuracağınız diyalog, tarih ve sanat tarihinin gölgesinde şekilleniyor. Ama Süleymaniye öyle değil, yanımızda, nefes alıyor, bizimle didişiyor, bizimle konuşuyor. Benim de kitapta yapmaya çalıştığım buydu."