Birkaç kez isim üzerinden yazdım ve onlarda yaptığım âdete devam edeceğim. Biyografi yazısı yazmayacağım. Nerede ne zaman doğduğunun önemi yok. Davasının, fikrinin önemi var. “… şahsa değil fikre, temsil ettiği fikirden dolayı şahsa gösterilen hürmet tavrıdır bizimki.” diyordu ya Mirzabeyoğlu.
Hayatında birçok kez hapse girmiş bir neferdir Serdengeçti. Dava bilinciyle yaşamış, her şeyi göze almıştır. Ben bu yazıyı neden yazıyorum? Davasını unutturmamak için! Çünkü onun davası Allah davasıdır. Allah davası karşısında nefsi silmenin getirdiği mücadeledir. Serdengeçti davasını “Davamız Allah davası, millet davası, vatan davasıdır. Bu mukaddes dava karşısında biz, nefsimizi sildik!” diyerek özetlemiştir. Üstad Necip Fazıl’ın gözdesi, Allah demenin yasak olduğu dönemlerde Allah davası güderek tek partili dönemin kâbusudur Serdengeçti. Radyoda Allah dediği için mahkemeye çıkarıldığında, hâkimin “sen Allah demenin yasak olduğunu bilmiyor musun” sorusuna “Öyle mi, Allah Allah” diyerek karşısındaki baskıcı yönetimi zerre umursamadığını göstermiştir. Hapishane kararı verildiğinde “Açın kapıları Osman Yüksel geliyor” demiştir, hapse girmeyi bir zillet olarak görmemiş, davasını yaşam biçimine dönüştürmüştür. Kalem sırtında mücahitlik yapmış, kahramanlığa göz kırpmamış, kavgasına nükte kıyafetini biçmiş, belden kravatlı, fena derecede fiyakalı, gözü kara başı secdeli bir yiğittir. Necip Fazıl ile anıları güldürürken, Kemalizm’le ve emperyalizmle kavgaları Allahu ekber dedirtir onun. Türkçülerin “Tanrı, Türkü korusun” dediğini duyunca, “Tanrı Türk’ü, Allah Müslümanı korusun” diyerek esas çizgisini belirtmiştir. Allah, millet, vatan davasına delice bağlı olduğunu, aleyhine yazıp söylemeyeceğini belirttiğinde, aleyhine yazdırıp söyletmeyeceğini de dile getirerek kavgada olduğunu söylemiştir. Kavgası, kavgamızdır. İnsanı korseye esir eden medeniyeti reddetmiş, arkasına yüzlerce yıllık Türk-İslam medeniyetini almıştır. İnkılâpları eleştirirken yaptığı tespite şapka çıkartmamak mümkün değil: “Hızır Aleyhisselam yerini piyango gişelerine bıraktı!” Milliyetçi, mukaddesatçıdır. Serdengeçti, “hiçbir millet kendi topraklarında, kendini bu kadar inkâr etmemiştir” derken şüphesiz geçmişi reddeden yerli mandacıları hedef alıyordu ve esefle haykırıyordu: “Bir nesli mahvettiler!” Kula kulluk edenleri, Allah’a kul olmaya çağırmıştır. Allah demiştir, hapis yatmıştır. Avrupacı süslü monşerleri tekmelemiş, Ayasofya şiiri yazmıştır. Yunus’un nefesinden bir şeyler var içimde derken de konumunu layıkıyla tarif etmiştir. Çıkardığı Serdengeçti dergisinin sloganı da ne güzeldir: “Hakka tapar, Halkı tutar!” Şimdi bu yazı için ne alaka diyenler olabilir. Allah davasının vakti, zamanı mı olur derim bende. Günümüz gençliğinin sekülerleşmesi, Kemalistleşmesi bize unuttuklarımızı hatırlatmalı değil mi? Necip Fazıl, Serdengeçti, Salih Mirzabeyoğlu, Muhsin Yazıcıoğlu niçin hapis yattı? Neyin bedelini ödedi? Allah davasının! Hepsine rahmet olsun! Ey Müslüman Anadolu evladı, neyi kaybettiğini hatırla! Allah davasına sahip çık!
Usule devam edelim. Yazıyı nükteyle bitirelim yine. Bektaşi’yi Ramazan günü yemek yerken görmüşler. “Oruç yiyorsun” demişler. “Ulan” demiş, “Aç gezerken kimse bir şey sormuyor. Bir gün yemek bulduk, hemen üstüme geliyorsunuz!”