Onurlu ve kalıcı barış umuduna inanalım mı?

Abone Ol

1 Kasım seçimlerinin ardından gerçekleştirilen Meclis’teki yemin töreninde 1991’den 24 yıl sonra yine Leyla Zana gündeme oturdu. 24. Dönem Bağımsız Diyarbakır Milletvekili ve 25. Dönem HDP Ağrı Milletvekili olan Leyla Zana, 1991’deki gibi gündemi bu denli işgal etmemişti.

Deniz Baykal dahil pek çok kişi, yemin metniyle ilgili sorun olduğunu ve değiştirilmesi gerektiğini söylüyor. Yemin metnini olduğu gibi okumamasına takılıp kalmayacağım. Yemine başlamadan önce kullandığı Kürtçe bir ifade vardı: “Onurlu ve kalıcı bir barış umuduyla”…

1991’de Türkçe başladığı yemini Kürtçe “Bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği adına ediyorum” cümlesiyle tamamlayan Zana’nın “Onurlu ve kalıcı bir barış” hususunda gerçekten samimiyetine inanalım mı? Normal bir zamanda olsa Leyla Zana’nın bu sözlerinde samimi olduğunu dahi söyleyebilirdim. Sadece 7 Haziran seçimlerinin ardından onca yaşanan, beni Zana’nın samimiyetsiz olduğu yönde düşündürüyor.

Leyla Zana, HDP’li vekiller içerisinde belki her yönüyle en dikkat çeken, çekmesi gereken bir isim. Daha 14 yaşında iken Diyarbakır’ın eski belediye başkanı Mehdi Zana ile evlendi. 12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında tutuklanarak cezaevine giren Mehdi Zana, Diyarbakır, Aydın, Afyon ve Akşehir cezaevlerinde 14 yıl kalırken bu süre Leyla Zana için okuma-yazmayı ve hayatı da öğrendiği bir süreç oldu. Gencecik yaşta 1991 yılında SHP listelerinden Meclis’e girdi ve olaylı yemin merasimini gerçekleştirdi. 1994’te tutuklanarak cezaevine gönderildi. 8 Aralık 1994’te yasa dışı örgüt üyeliği suçundan mahkûm olarak 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cezaevinde yazıyla meşgul oldu ve kitap yazdı. 2004’te serbest bırakıldı. 24. Dönem Diyarbakır bağımsız milletvekilliğini, 7 Haziran seçimlerinde Ağrı milletvekilliği izledi ve 1 Kasım seçimlerinde Ağrı’dan yeniden milletvekili seçildi. Ve herkesçe malum son yemin merasimi ve söyledikleri…

Hapiste geçen onca yıl ve ardından yaşanılan tecrübeler… Leyla Zana gibilerin (Altan Tan, Ayhan Bilgen ve Hüda Kaya vs.) seslerini daha çok yükseltmeleri gerekmiyor mu? 1 Kasım öncesinde Cizre olayları yaşanırken ağlamaklı bir şekilde çözüm olmazsa ölüm orucuna başlayacağını ifade etmesi rol denemesi miydi? Halbuki Zana’nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı çözümün adresi olarak göstermesi kendi yandaşları tarafından bile tepkiyle karşılanmıştı.

Ama Zana’nın unuttuğu veya hatırlamak istemediği şey “Onurlu ve kalıcı barış umudunu ortadan kaldıran” bizzat PKK ve türevleridir. Kendi eş genel başkanlarının sokak çağrısıyla yaşanan 6-7 Ekim’de, 50 insanın öldürülmesine itirazını duyamadık. 7 Haziran seçimimin üzerinden günler ve saatler geçmeden halka karşı meydan okuyan ve tehdit ve şantajlarının dozunu her geçen gün artıran yine HDP milletvekilleri değil miydi? Alfabedeki tüm harfleri kullanarak harflerin dahi değerini yitirmesine sebep olanlar, son olarak HDP çatısı altında kendi milletvekilleri Altan Tan’ın da ifadeleriyle daha kapsayıcı olmak yerine daha da “sol”a ve “sosyalizm”e yaslanarak anlaşılması güç bir tavır içine girmediler mi? “PKK’lıların cenazelerine katılmayan HDP’li milletvekillerini tehdit eden” kendi eş başkanları Demirtaş değil miydi?

ESP geleneğinden eklemlenen Figen Yüksekdağ, hepsinden daha kralcı olarak terör örgütlerine sırtını dayadığını ifade etmedi mi? Belki yanlış anlaşıldı, tevil edeyim yerine bulduğu her fırsatta aynı iddiasını tekrar ederek, PKK’ya toz kondurmadan güvenlik güçlerini, hükümeti ve devleti “katil” ilan etme yoluna gitmedi mi?

Eskilerin tabiriyle “Benim oğlum ‘bina’ okur, döner döner bir daha okur” misali HDP’liler ve türevleri “barış” kelimesini ağızlarından düşürmüyor; ama gerçeğinin yanına dahi yanaşmıyorlar. Bunca olandan sonra onurlu ve kalıcı barış umutlarına hâlâ inanalım mı?