Seçimi Diriliş Postası’nda takip etmek üzere birkaç gün önce sözleştik Hakan ile.
Oyumuzu kullandıktan sonra Canan’la buluştuk ve Hakan oyunu Ankara’da kullandığı için gazeteye dönüş saatine denk getirmek üzere oyalandık seçim sathı mahallinde. İnsanları seyrettik. Gözlem yaptık.
“Kimin hangi partiye oy verdiğini yüzlerinden anlayabildiğini” söyledi Canan. Sahiden bunu anlamak da, kestirmek de güç değil gibiydi.
Hakan’ın İstanbul’a avdet ettiği saatlerde de Diriliş Postası’na doğru yola çıktık. Gazeteye yaklaşırken telefon ettim Erem’e.
Erem kıpır kıpır, her zamanki heyecanının iki misli bir heyecanla, “Çayı demliyorum abi” dedi.
Ulaştık gazeteye.
Seçim sonuçlarının gidişatı bütün heyecanı öldürmüş, son tahlilde beklenen başarının yakalanmaması keyifleri kaçırmıştı.
Ortada bir hezimet yoksa da, tek başına hükümet kuracak milletvekili sayısına ulaşılmaması yeterince can sıkıcıydı.
Doğrusu, bu sonuca üzülmemizin katsayısı, kimlerin sevineceğini düşündükçe ağırlaşıyordu.
Bunun bir hezimet olmadığını, görünen oy dağılımının aklıselim her vatandaşa, AK Parti iktidarına -haklı ya
da değil- kendince bulduğu sebeplerle oy vermeyen, oyunu öteki bir partiye kaydıran kardeşlerimizin takdirinin ortaya çıkardığı manzarayla, “Biz ne yaptık?” dedirecek
bir sonuç olduğunu anlatmaya çalışarak morallerini yükseltmeye çalıştım.
Haksız da değildim. Şöyle ki: PKK gibi kanlı bir terör
örgütünün siyasal uzantısı olan bir parti barajı aşmıştı ve eli kanlı bir silahlı örgütle aleni aidiyet ve bağı devam ederken ve bu ilişkiden beslenerek Meclis’e girecekti.
Seçim öncesi yıllarca bu partinin ve tabanının tedhiş ve teröre destek vermesi, seçim sürecinde barajı aşamamaları halinde ne olacağına dair aleni tehditleri meydandayken, çok değil daha birkaç ay önce Kobane bahanesiyle yaptıkları serhildan çağrısıyla sokağa döktükleri tabanın vahşice yaptığı katliamların acısı unutulmamışken, doğuda tehditkar, batıda davetkar iki farklı politika dili kullanarak meclise girmeleri ne CHP,
ne de MHP’nin onlarla bir koalisyona yaklaşmayacağının aşikar olduğu bir durumda siyaseten kitlenmeye, çözümsüzlüğe sebep olacaktı.
Hakikaten seçim sonuçlarının netleşmesiyle seçim öncesi AK Parti’ye karşı bir ittifak oluşturmuş muhaliflerin birbirlerinden kaçışlarına tanık olduk.
Hepsi de biliyordu ki, ideolojik duruşları ve tabanları birbirlerinden taban tabana
zıt, biraraya geldiklerinde kendi tabanlarını huzursuz edecek, anlaşma ve uzlaşma zemini bulmaları güç, bulsalar uyum sağlamaları imkansız ve
birbirleriyle temasları ideolojik duruşlarına zarar verecek partiler.
Seçim öncesi bir dayanışma göstermişlerse de, seçim sonrası ilişkilerinin birbirlerini zehirleyeceği ve itibar kaybetmelerine sebep olacağı kaçınılmaz bir sonuç.
İlk açıklama MHP’den geldi. Muhalefete taliptiler.
Ardından HDP’den. Muhalefete taliptiler.
CHP merkez sol seçmenin sayısal istikrarıyla ana muhalefet pozisyonunu koruyordu.
Sonuç hüsran.
AK Parti’yi devirmek bir yana, AK Parti’siz bir Türkiye’nin olmayacağı, olamayacağının altının kalın bir çizgiyle çizen bir seçim profili.
Ne seçimin olduğu gün, ne ertesi gün AK Parti’nin tek başına iktidarının sarsılmasına sevinç naraları atanlara tanık olmadı.
Tam tersine suratlar düşük, “Ee n’oldu şimdi” der gibi abondene olmuş, şaşkın, kafası karışmış vatandaş profilinden geçilmiyordu.
Ve ağır bir hava hakimdi.
Mahallemizde heyecanla CHP’yi destekleyen, CHP için oy desteği isteyen Kasap Ömer abi bile sonuca sevinmemiş,
“Ne yaptım ben?” der gibi, “Çok kötü oldu, çook” demekle yetinmişti.
Haksız da değildi. CHP’nin pozisyonunda bir değişiklik yoktu.
MHP oylarında nispi küçük bir hareket söz konusuydu ve heyecan var etmedi.
HDP barajı aştı. Barajı emanet oylarla aştığının bilinciyle şımarık bir zafer sevinci yaşamadı.
“AK parti gitsin de nasıl giderse gitsin” diyenlerin, ellerinden geleni arkalarına koymamalarına rağmen gönderemedikleri, göndermek bir yana, yüzde 40’lık net, homojen ve taş gibi yerinde bir AK Parti çıktı ortaya.
Siyasi sonuçlar ortada. AK Parti karşısında üç partinin milletvekili sayıları fazlasıyla bir koalisyon hükümeti kurmaya yetiyor.
Ancak, koalisyonun asla çalışmayacağı, var olan itibarlarını yok edeceği de açık.
Görünen barajı aştığı için sevinen ve her şeye rağmen bunu bir zafer telakki eden HDP.
Onun için de zor günler başlıyor. PKK, Kandil ve İmralı’ya göbek bağıyla bağlı legal bir parti olmak ve öyle kalmak sevincini gırtlağında bırakacak.
Kimseyi mutlu etmeyen, sevince boğmayan bir seçim sonucu diye düşünmek safdillik olur.
Bu seçim sonucunun birilerini mutlu ettiği kesin.
Sevinçlerini saklamıyorlar da. Manşete çekiyorlar.
Niyetimiz, kıymetli dostum, kardeşim Hakan Albayrak ile güzel bir kahvaltı yapmak,
İtalyan La Repubblica.